0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
kadıköy kuşdili’ndeki dört yol ağzında trafik çok sıkışık olduğu için sürekli polis otosu bekler. trafik polisleri megafonla bağırarak trafiği idare ediyorlar.neyse bağırıyor eleman. -34 yvb 723 lütfen sağa çek!o sırada oradan gedmekte olan öteki trafik otosu megafonla espiri yapiyor: + lütfenini yiyim senin, bu ne kibarlık len mistafaaa?[/quote] [quote=Yasemin Güven]TEMEL'İN DÖVÜŞ TEKNİĞİJapon' un biri, Rize'de bir kahveye girmis ve herkese kafa tutmuş:"Var mı? Aranızda delikanlı? Varsa? Çıksın dışarı..."TEMEL kapıya doğru yürümüş,"Çıkıyorum ulan! Görelim bakalım erkekliğini..."Birkaç dakika sonra, TEMEL ağzı-burnu dağılmış bir vaziyette, kahveye geri dönmüş...Peşinden de, JAPON kasılarak içeri girmiş ve kahvedekilere TEMEL'i göstererek:"Ona, 'Toyokumi' ustanın, 'Katakori' tekniğiyle vurdum."Ertesi gün JAPON yine gelmiş. Yine meydan okuma.Yine TEMEL' den rest. Ve birkaç dakika sonra kapıda yine,ağzı-burnu dağılmış bir TEMEL.Ve peşinden kasılarak yaptığı oyunu açıklayan JAPON:"Ona, 'Kuyotomi' ustanın, 'Kihotomi' tekniğiyle vurdum."Ertesi gün yine aynı hikaye.Dayak yemekten ayakta duramaz hale gelmiş TEMEL ve hergün değişik bir stil kullanan JAPON :"Ona, 'Toyohama' ustanın, 'Kimanto' tekniğiyle vurdum.""Ona, 'Tiyotoki' ustanın, 'Kohimato' tekniğiyle vurdum.".............. deerken,Bu böyle bir hafta devam etmiş.Ve sekizinci gün! JAPON yine kahveye gelip, yine herkese kafa tutmuş.JAPON' un restini gören yine TEMEL olmuş tabii...Herkes aman TEMEL Ne yapıyorsun yeter artık falan, ama TEMEL dinlemiş kimseyi veçıkmışlar...Birkaç dakika sonra, herkes yine suratı dağılmış bir TEMEL beklerken,Bu kez JAPON, ağız-burun dağılmış, hoşaf! Kanlar içinde kapı da belirmiş?TEMEL' de hemen arkasından girmiş içeriye,JAPON' u göstererek: "Ona, 'Toyota' nın 'Krikosuyla' vurdum" demiş...[/quote],Yasemin hanım süpersiniz gerçekten bayıldım fıkraya
,Yasemin hanım süpersiniz gerçekten bayıldım fıkraya [/quote]güzel bir karadeniz fıkrasıydı, sizlerle paylaşmak istemiştim beğendiğinize sevindim.
Bilim adamları, birgün mağarada yaşı 1.582.903 olan bir insan fosili bulur, bu fosili istihbarat teşkilatlarını sınamak amacıyla kullanma kararı alırlar. Önce Japon istihbaratı mağaraya girer ve 15 dk sonra dışarı çıkıp derler ki;- Bu fosilin yaşı 1.400.000 ila 1.600.000 arasında...Daha sonra CIA girer ve 12 saat sonra baya bi havalı şekilde çıkarlar:- Bufosilin yaşı 1.500.000 ila 1.600.000 arasında, derler...Hemen ardından KGB girer ve sırf Amerikalılara inat içerde 2 gün kalırlar. 49. saatte çıkar derler ki;- Bu fosilin yaşı yaklaşık olarak 1.550.000 ila 1.600.000 arasında...En son olarak bizim MİT girer. Aradan bir hafta geçer mağaradan ses yok, 1 ay olur ses yok, 1.5 ay olur ses yok. Mağaranın dışında bekleşen gazeteciler daha fazla beklemeyip içeri girerken bizimkilerden biri çıkar dışarıya... Yaka paça dağılmış gömleğin yarısı dışarıda... Sigarası için bir ateş ister, sigarasını yakar, o sırada gazeteciler heyecanla;- İçeride çalışmalar nasıl efendim? Fosilin yaşını bulabildiniz mi?Bizimki sigaradan bir fırt çeker ve;- Fosilin yaşı tam olarak 1.582.903, der.Bunu duyan gazeteciler şaşkınlıkla sorarlar:- Nasıl başardınız bunu, fosilin yaşını tam olarak nasıl tahmin ettiniz?Bizimki sigaradan derin bir nefes çeker ve derki;- Zor oldu ama "Konuşturduk p***vengi"[/quote]Ay çok hoşsunuz çok güzeldi, harika...
YAŞAYARAK ÖGRENMEK!!! Bir gün Napolyon düşman askerlerinden kaçarken, bir bakkal dükkânına girmiş. Bakkala hemen kendisini saklamasını emretmiş. Bakkal da Napolyonu müsait bir yere saklayıp, biraz sonra gelen düşmanları da : 'Az evvel biri koşarak şu tarafa kaçtı.' diye savuşturmuş. Nihayet biraz sonra Napolyon'un muhafızları yetişmişler. Bakkal ömründe bir daha karşilaşamayacağı Napolyon'a sormuş: 'Efendim, af buyurun ama merak ettim, ölümle bu denli burun buruna gelmek nasıl bir duygu?' Napolyon birden öfkelenmis. 'Sen kim oluyorsun da benimle böyle dalga geçercesine konuşabiliyorsun?' diye bağırmış. Hemen askerlerine, Adamcağızı kurşuna dizmelerini emretmiş. Askerler bakkalın gözünü bağlayıp, karşisına dizilmişler. Mermiler namlulara sürülmüş, artık 'ateş' emri verilecek... Adamcağız içinden: 'Ah, ne yaptın sen? Şimdi ölüp gideceksin' diye düşünürken,arkadan bir çift el uzanmış, gözündeki bağı açmış.Karşisında Napolyon varmış. Tek cümleyle cevaplamış Napolyon: 'İşte böyle bir duygu!' "Yaşayarak ögrenmek, bedeli en yüksek ögrenme biçimidir..." [/quote]SÜPERRRRRR.
YAŞAYARAK ÖGRENMEK!!! Bir gün Napolyon düşman askerlerinden kaçarken, bir bakkal dükkânına girmiş. Bakkala hemen kendisini saklamasını emretmiş. Bakkal da Napolyonu müsait bir yere saklayıp, biraz sonra gelen düşmanları da : 'Az evvel biri koşarak şu tarafa kaçtı.' diye savuşturmuş. Nihayet biraz sonra Napolyon'un muhafızları yetişmişler. Bakkal ömründe bir daha karşilaşamayacağı Napolyon'a sormuş: 'Efendim, af buyurun ama merak ettim, ölümle bu denli burun buruna gelmek nasıl bir duygu?' Napolyon birden öfkelenmis. 'Sen kim oluyorsun da benimle böyle dalga geçercesine konuşabiliyorsun?' diye bağırmış. Hemen askerlerine, Adamcağızı kurşuna dizmelerini emretmiş. Askerler bakkalın gözünü bağlayıp, karşisına dizilmişler. Mermiler namlulara sürülmüş, artık 'ateş' emri verilecek... Adamcağız içinden: 'Ah, ne yaptın sen? Şimdi ölüp gideceksin' diye düşünürken,arkadan bir çift el uzanmış, gözündeki bağı açmış.Karşisında Napolyon varmış. Tek cümleyle cevaplamış Napolyon: 'İşte böyle bir duygu!' "Yaşayarak ögrenmek, bedeli en yüksek ögrenme biçimidir..." [/quote]evet çok güzel...