Gönderen Konu: Hikayeler...  (Okunma sayısı 2188 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Fanatik Toyotacı
  • ****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 1 kere teşekkür etti
  • 2 kere teşekkür edildi
Hikayeler...
« : Nisan 08, 2009, 13:14:26 »
Bu başlık altında kısa ve öz hikayeleri paylaşmak istiyorum (arşivden). Saygılar...
..Tüplü ve Öfkeli..

Toyota Club Türkiye

Hikayeler...
« : Nisan 08, 2009, 13:14:26 »

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Fanatik Toyotacı
  • ****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 1 kere teşekkür etti
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #1 : Nisan 08, 2009, 13:15:02 »
AFFET BABACIGIM

   Evliliğinden beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle sürekli tartışıyordu. Eşi babasını istemiyor ve onun evde bir fazlalık olduğunu düşünüyordu.    Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara ulaşıyordu. Yine böyle bir tartışma anında eşi bütün bağları kopardı ve 'Ya ben giderim, ya da baban bu evde kalmayacak' diyerek rest çekti.

   Eşini kaybetmeyi göze alamazdı. Babası yüzünden çıkan tartışmalar dışında mutlu bir yuvası sevdiği ve kendini seven bir eşi ve bir de çocukları vardı. Eşi için çok mücadele etmişti evliliği sırasında. Ailesini ikna etmek için çok uğraşmış ve çok sorunlarla karşılaşmıştı. Hala onu ölürcesine seviyordu. Çaresizlik içinde ne yapacağını düşündü ve kendince bir çözüm yolu buldu. Yıllar önce avcılık merakı yüzünden kendisi için yaptırdığı kulübe tipi dağ evine götürecekti babasını. Haftada bir uğrayacak ve ihtiyacı neyse karşılayacak, böylelikle eşiyle de bu tür sorunlar yaşamayacaktı. Babasına lazım olacak bütün malzemeleri hazırladıktan sonra yatalak babasını yatağından kaldırdı ve kucakladığı gibi arabaya attı. Oğlu Can 'Baba ben de seninle gelmek istiyorum' diye ısrar edince onu da arabaya aldı ve birlikte yola koyuldular.

   Karakışın tam ortalarıydı ve korkunç bir soğuk vardı. Kar ve tipi yüzünden yolu zor seçiyorlardı. Minik Can sürekli babasına 'Baba nereye gidiyoruz ?' diye soruyor ama cevap alamıyordu. Öte yandan nereye götürüldüğünü anlayan yaşlı adamsa gizli gizli gözyaşı döküyor oğlu ve torununa belli etmemeye çalışıyordu. Saatler süren zorlu yolculuktan sonra dağ evine ulaştılar. Epeydir buraya gelmemişti. Baraka tipindeki dağ evi artık çürümeye yüz tutmuş, tavan akıyordu. Barakanın bir köşesini temizledi hazırladı ve arabadan yüklendiği yatağı oraya itina ile serdi. Sonra diğer malzemeleri taşıdı. En son da babasını sırtlayarak yatağa yerleştirdi. Tipi adeta barakanın içinde hissediliyordu. Barakanın içinde fırtına vardı adeta. Çaresizlik içinde babasını izledi. Daha şimdiden üşümeye başlamıştı. Yarın yine gelir bir yorgan ve birkaç battaniye getiririm diye düşündü. Öyle üzgündü ki Dünya başına göçüyor gibiydi. O bu duygular içindeyken babası yüreğine bıçak saplanmış gibiydi. Yıllarca emek verdiği oğlu tarafından bir barakaya terk ediliyordu. Gururu incinmişti içi yanıyordu ama belli etmemeye çalışıyordu. Minik Can ise olanlara hiçbir anlam veremiyordu. Anlamsızca ama dedesinden ayrılacak olmanın vermiş olduğu üzüntüyle sadece seyrediyordu. Artık gitme zamanıydı. Babasının yatağına eğildi yanaklarını ve ellerini defalarca öptü. Beni affet der gibi sarıldı, kokladı. Artık ikisi de kendine hakim olamıyor ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Buna mecburum der gibi baktı babasının yüzüne ve Can'ın elini tutup hızla barakayı terk etti.

   Arabaya bindiler. Can yol çıktıklarında ağlamaya başladı neden dedemi o soğuk yerde bıraktın diye. Verecek hiçbir cevap bulamıyordu, annen böyle istiyor diyemiyordu. Can 'Baba sen yaşlandığında bende seni buraya mı getireceğim' diye sorunca Dünyası başına yıkıldı. O sorunun yöneltilmesiyle birlikte deliler gibi geri çevirdi arabayı. Barakaya ulaştığında 'Beni affet baba' diyerek babasının boynuna sarıldı. Baba oğul sıkı sıkı sarılmış ve çocuklar gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı. Oğlu 'Baba beni affet, sana bu muameleyi yaptığım için beni affet' diye hatasını belli ediyordu.. Babası oğlunun bu sözlerine en anlamlı cevabı veriyordu...

'Geri geleceğini biliyordum yavrum. Ben babamı dağ başına atmadım ki, sen beni atasın. Beni bu dağda bırakamayacağını biliyordum
..Tüplü ve Öfkeli..

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Fanatik Toyotacı
  • ****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 1 kere teşekkür etti
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #2 : Nisan 08, 2009, 13:25:01 »
ARKADAŞ

                  Vietnam Savaşı sonrası... Evine dönmekte olan bir asker San
            Francisco'dan ailesini aradı: "Anne, baba eve dönüyorum, ama sizden
            bir şey rica ediyorum. Yanımda bir arkadaşımı da getirmek
            istiyorum." "Memnuniyetle, O'nunla tanışmak isteriz", diye
            cevapladılar. Oğulları "Bilmeniz gereken bir şey daha var." diye
            devam etti. "Arkadaşım savaşta ağır yaralandı, bir mayına bastı ve
            bir koluyla ayağını kaybetti. Gidecek hiçbir yeri yok ve O'nun gelip
            bizimle kalmasını istiyorum." "Bunu duyduğuma üzüldüm oğlum. Belki
            O'nun başka bir yer bulmasına yardımcı olabiliriz." "Hayır. Anne,
            baba O'nun bizimle kalmasını istiyorum." "Oğlum." dedi babası.
            "Bizden ne istediğini bilmiyorsun. O'nun gibi özürlü biri bize
            korkunç yük olur. Bizim kendi hayatımız var ve bunun gibi bir şeyin
            hayatımıza engel olmasına izin veremeyiz. Bence bu arkadaşını unutup
            eve dönmelisin. O kendi başının çaresine bakacaktır." Oğlu o anda
            telefonu kapattı.
                  Ailesi O'ndan bir süre haber alamadı. Ama birkaç gün sonra,
            San Francisco polisinden bir telefon geldi. Oğullarının yüksek bir
            binadan düşüp öldüğünü öğrendiler. Polis bunun intihar olduğuna
            inanıyordu. Üzüntü dolu anne-baba hemen San Francisco'ya uçtular
            ve oğullarının cesedini tespit etmek için şehir morguna
            götürüldüler. Anne - baba oğullarını hemen tanıdılar yalnız
            bilmedikleri bir şeyi de öğrenince dehşete düştüler: Oğullarının
            sadece bir kolu ve bacağı vardı...
..Tüplü ve Öfkeli..

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Fanatik Toyotacı
  • ****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 1 kere teşekkür etti
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #3 : Nisan 08, 2009, 13:29:32 »
ASIL FAKİRLİK

   Günlerden bir gün bir baba ve zengin ailesi oğlunu köye götürdü. Bu yolculuğun tek amacı vardı, insanların ne kadar fakir olabileceklerini oğluna göstermek. Çok fakir bir ailenin çiftliğinde bir gece ve gün geçirdiler.
Yolculuktan döndüklerinde baba oğluna sordu,
"insanların ne kadar fakir olabildiklerini gördün mü?"
"Evet!"
"Ne öğrendin peki?"
Oğlu cevap verdi,
"Şunu gördüm: bizim evde bir köpeğimiz var, onlarınsa dört. Bizim bahçenin ortasına kadar uzanan bir havuzumuz var, onlarınsa sonu olmayan bir dereleri. Bizim bahçemizde ithal lambalar var, onlarınsa yıldızları. Bizim görüş alanımız ön avluya kadar, onlarsa bütün bir ufku görüyorlar."
   Oğlu sözünü bitirdiğinde babası söyleyecek bir şey bulamadı. Oğlu ekledi,    "Teşekkür ederim baba, ne kadar fakir olduğumuzu gösterdiğin için!"
..Tüplü ve Öfkeli..

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Fanatik Toyotacı
  • ****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 1 kere teşekkür etti
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #4 : Nisan 08, 2009, 13:31:51 »
Bütün hikayeleri bir günde paylaşmayacağım her gün 3 tane :) zaman ayırıp okuyanlara şimdiden teşekkür ederim. Umarım beğenirsiniz, ayrıca belirtmek isterim ki bu hikayeleri yıllardır sakladığım arşivimden çıkartıyorum. Saygılar...
..Tüplü ve Öfkeli..

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Hiperaktif Toyotacı
  • ***
  • Araç: Avensis
  • Kan Grubu: 0+
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #5 : Nisan 08, 2009, 13:36:55 »
paylaşım için teşekkürler ... :)

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Eski Toprak Toyotacı
  • *****
  • Achtung! Adolf Hakkı ohne Toyota Yaris Twin-Turbo
  • Araç: ---
  • Kan Grubu: B+
  • 17 kere teşekkür etti
  • 41 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #6 : Nisan 08, 2009, 14:20:09 »
Paylaşım için çok teşekkürler Bekir. Arşivin çok geniş anlaşılan. Dediğin gibi hergün belirli sayıda açarsan okunması daha kolay olur.
Folgsamkeit macht frei...

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Hiperaktif Toyotacı
  • ***
  • Kan Grubu: 0+
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #7 : Nisan 08, 2009, 15:43:13 »
Çok güzel ve ibretlik hikayeler gerçektende, forum böyle sosyal mesaj veren yazılarla doldu, Ne güzel :)
Teşekkürler Bekir bey.

Selam ve dua ile
Saygılar...
Sular yükselince balıklar karıncaları,
Sular çekilince de karıncalar balıkları yer,
Kimse bugünkü gücüne ve üstünlüğüne güvenmemelidir,
Kimin kimi yiyeceğini suyun akışı,
Suyun akışını da Mevla belirler...

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Fanatik Toyotacı
  • ****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 1 kere teşekkür etti
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #8 : Nisan 09, 2009, 11:41:53 »
MİSKET

   Yaşlı adam, bir konfeksiyon mağazasına ait vitrine uzun uzun baktıktan sonra, ilerideki yeşillikte oynayan çocukların en zayıfına dönerek:
 
   -Küçüüük! diye seslendi. Bana biraz yardımcı olur musun?
 
   Çocuk, hafta sonlarında yaptıkları misket oyununu ilk defa kazanmış olmasına rağmen arkadaşlarını bırakıp geldi. 7-8 yaşlarındaydı ve üzerindeki elbiseler, "tek kelimeyle" dökülüyordu.
   Yaşlı adam, çocuğun saçlarını okşadıktan sonra:
   Vitrindeki elbiseyi giymeni istemiştim, dedi. Bakalım üzerine
uyacak mi?
   Çocuk, bu teklifi ilk önce şaka sandı. Ama adam son derece ciddiydi. Onunla birlikte mağazaya girerken, ilk önce rüyâda olup olmadığını, daha sonrada şimdiye kadar yeni bir elbise giyip giymediğini düşündü. Genellikle ailedeki büyük çocuğa alınan veya komşular tarafından verilen giyecekler, elbiselerin ona dar gelmesiyle birlikte ortanca kardeşe kalır, birkaç sene sonra da dizleri aşınmış veya delinmiş vaziyette kendisine yamanırdı.
   Ama "her zaman hasta" dedikleri babasının ne kadar zor para kazandığını bildiğinden, bu işe bir kere bile itiraz etmemişti. simdi ise, ilk defa yeni bir elbisesi olacaktı. Üstelik de bayrama üç gün kala.
 
   Çocuk, yaşlı adamın gösterdiği elbiseleri giydiğinde, büyümüş
olduğunu ilk defa farketti. Çizgili kadifeden yapılmış pantolon, bacaklarının ne kadar uzun olduğunu ortaya koyarken, yeni ceketi de omuzlarını iyice geniş göstermişti. Fakat hepsinin üzerine giydiği kaban bir başkaydı ve artık üşümeyecekti. Çocuk, biraz önce kazandığı misketleri onun cebine bıraktığında, iyice keyiflendi. İrili ufaklı misketler, gayet derin olan ceplerin bir köşesinde kalmıştı. Demek ki her bir cep, en az elli misket alabilirdi.
   Yaşlı adam, çocuğu sağa sola döndürdükten sonra, elbiselerin
paketlenmesini istedi. Ve iş tamamlandığında, tezgâhtara dönerek:
 
   -Elbiseleri torunuma alıyorum, dedi. Kendisine sürpriz yapacağım
için, onları bu çocuğun üzerinde denedim. İkisinin de boyu falan aynı
da...
   Çocuk, bir anda beyninden vurulmuşa döndü ve ne diyeceğini bilemedi.
   Ama artık büyüdüğüne göre, bir şey belli etmemeliydi. Aynaya son bir defa baktıktan sonra, üzerindekileri yavaşça çıkartarak bir kenara fırlattığı eskileri giydi.
   Adam, elbiselerin torununa uyacağından emindi. Yaptığı hizmet için çocuğa bir ciklet parası vermek istediğinde, onu yanında göremedi. Haylaz velet, belli ki bu isten sıkılmıştı.
   Çocuk, arkadaşlarının yanına döndüğünde, bir kenara çekilerek onları seyretmeye koyuldu. Ve bütün ısrarlara rağmen oyuna katılmadı.
   Arkadaşları :
   -Niçin oynamıyorsun? diye sordular. En güzel misketleri sen
kazanmıştın.
   -Çocuk, inci gibi yaslar süzülen gözlerini arkadaşlarından
kaçırmaya çalışırken:
   -Misketlerim, bu elbiselere yakışmayacak kadar güzeldi, dedi. Bu
yüzden onları, bayramlık kabanımın cebine sakladım.
   ASLINDA HER YAŞTA AMA FARKLI SEKILLERDE HEP BIRILERI TARAFINDAN KANDIRILIP SONRA DA BIR KENARA FIRLATILMADIK MI İŞİMİZDE – DOSTLUKTA - ARKADASLIKTA - BELKI DE AILEMIZDE..
   KİMİN UMURUNDA -BIR BASKASININ- DUYGULARI, HISSETTIKLERI VEYA KANDIRILMASI, GÖZYASLARI YA DA KALP KIRIKLIKLARI.
   BÜTÜN BIR ÖMÜR BOYU KALAN IZLER NE YAZIK Kİ KÜLLİYEN HİÇ KİMSENİN...
   KEŞKE... KEŞKE... FARKLI OLABİLSEYDİ HER ŞEY.
   BİRAZ DAHA İNSANCA, BİRAZ DAHA HASSASCA, DÜRÜSTÇE VE BİRAZ DAHA YÜREKLİCE...
..Tüplü ve Öfkeli..

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Fanatik Toyotacı
  • ****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 1 kere teşekkür etti
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #9 : Nisan 09, 2009, 11:45:36 »
         MİCROSOFT VE İŞSİZ TEMİZLİKÇİ

                  İşsizin biri, temizlik işleri için Microsoft'a başvurur. İnsan
            Kaynakları, bir ön görüşmenin ardından test (yeri temizlemek)
            yaparlar ve "işe alındın, e-mail adresini ver, sana başvuru formunu
            göndereyim, aynı zamanda, işe başlamak için geleceğin günü
            bildiririm" der.
                  Adam çaresiz, bilgisayarının, ve dolayısı ile e-mail adresinin
            olmadığını söyler. İnsan Kaynaklarından, onun adına üzüldüklerini,
            fakat e-mail'i yoksa, kendisinin de varolmadığını ve kendisi de
            olmadığı için işe alınamayacağını söylerler.
                  Adam umutsuzca, ne yapacağını bilmeden, cebinde sadece 10$ ile
            çıkar.
                  Ve bir markete girerek 10 kiloluk bir kasa domates alır. Kapı
            kapı dolaşarak, 2 saat içersinde sermayesini ikiye katlar. İşlemi
            birkaç kez daha tekrar eder ve aksam eve döndüğünde 60$'i vardır.
                  Ve bu şekilde yaşayabileceğini anlar, her sabah erkenden
            evinden çıkar ve aksam geç saatlere kadar çalışır, ve her gün
            parasını üçe, dörde katlar. Az bir zaman sonra, bir el arabası alır,
            bunu bir kamyonla değiştirir ve bir sure sonra artık, birçok araçtan
            oluşan bir nakliye şirketi sahibidir.
                  5 sene geçer, adamımız Birleşik Devletlerin en büyük gıda
            nakliye şirketlerinden bir tanesinin sahibidir artık. Artık ailesini
            ve geleceğini düşünmektedir, ve hayat sigortası yaptırmaya karar
            verir. Bir sigorta şirketini arar, kendine uygun bir plan seçer ve
            konuşma biterken, sigortacı, teklifi gönderebilmek için adamın
            e-mail adresini ister. Adam e-mail 'inin olmadığını söyler
                  "Şaşırtıcı, der sigortacı, e-mail'iniz yok ve bu hanedanlığı
            kurabildiniz, düşünün, ya bir de e-mail adresiniz olsaydı.."
                  Adam düşünür ve şu cevabı verir: - Microsoft'ta temizlikçi
            olurdum!!
                  Bu hikayeden alınacak dersler :
                  1- Internet, hayatının çözümü değildir.
                  2- Eğer Microsoft'ta temizlikçi olmak istiyorsan e-mail adresi
            edinin.
                  3- Eğer e-mail'in yoksa ve çok çalışıyorsan, zengin
            olabilirsin.
                  4- Eğer bu hikayeyi e-mail vb. vasıta ile aldıysan, temizlikçi
            olma şansın milyoner olma şansından daha fazla.
..Tüplü ve Öfkeli..

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Fanatik Toyotacı
  • ****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 1 kere teşekkür etti
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #10 : Nisan 09, 2009, 11:52:52 »
          ELİMİ SIK

   Çocukken düştüğünüzü ve canınızın yandığını anımsıyor musunuz? Annenizin acınızı hafifletmek için yaptıklarını anımsıyor musunuz? Annem Grace Rose beni hemen kucaklar, yatağına götürüp oturtur ve "acıyan" yerimi öperdi. Sonra da yatakta yanıma oturur, elimi ellerinin arasına alır ve "canın yanınca elimi sık, o zaman sana seni ne kadar çok sevdiğimi söyleyeceğim" derdi. Elini sıkardım ve her elini sıktığımda hiç durmadan "Mary, seni seviyorum" derdi.
   Bazen de canım yanmış gibi numara yapar ve bu ayine dönüşen olayı bir daha yaşamak isterdim. Büyüdükçe, bu ayin de şekil değiştirdi ve annem her zaman yaşadığım acıları hafifletip, beni neşelendirmenin yolunu buldu.
   Lisedeyken zor günlerimde eve döner dönmez bana en sevdiği bademli çikolatarından verirdi. Yirmilerime geldiğimde ise Wisconsin'in güzel bahar aylarının tadını çıkartmak için beni Estabrook Park'ta pikniklere davet ederdi.
   Babamla beni her ziyarete gelip, evlerine dönüşlerinden sonra, bana muhakkak teşekkürlerini bildiren güzel kartlar atardı. Bana hep onun için çok özel bir insan bir zaman unutamadığım, çocukken ellerimi tutup bana, "Canın yandığı zaman, ellerimi sık, ben de sana seni ne kadar sevdiğimi söyleyeyim" demesidir.
   Otuzlarımın sonlarına yaklaşırken, annemle babamın beni ziyaretlerinden bir gün sonra, babam beni işten aradı. Sesi her zaman sertti ve her söylediğini kesin ve net bir biçimde dile getirirdi, ama bu kez sesi titriyordu.
   Mary, annenin bir sorunu var ve ne yapacağımı bilmiyorum. Lütfen acele gel. Annemle babamın evleri evimden arabayla yaklaşık 10 dakika uzaklıktaydı, ama yol bir türlü bitmek bilmedi. Eve vardığımda, annem yatağında yatıyor, babamsa mutfakta bir aşağı, bir yukarı dolanıyordu. Annemin gözleri kapalıydı, elleri ise karnının üzerindeydi. Mümkün olduğunca sakin olmaya çalışarak anneme seslendim.    "Anneciğim ben geldim."
   -Mary?
   -Evet, anneciğim.
   -Mary, sen misin?
   -Evet, anne
   Bir sonraki soruya hazırlıklı değildim ve annem bu soruyu sorduğunda dondum kaldım, ne yanıt vereceğimi bilmiyordum.
   -Mary, ben ölüyor muyum? Göz yaşlarımı kontrol etmeye çalıştım ve çaresizlik içinde anneme baktım. Anneme ne yanıt vereceğimi düşünürken, aklımdan şöyle bir sorun geçti. Bu durumda annem ne derdi?
   Bana milyonlarca yil gibi gelen bir anlık duraklamadan sonra, ağzımdan şu sözler döküldü.
   -"Anneciğim, ölecek misin bilmiyorum, ama bunu istiyorsan, önemli değil. Seni çok sevdiğimi unutma."
   O sırada bir çığlık attı.
   "Mary, çok canım yanıyor."
   Yine ne söyleyeceğimi bilemedim. Yatağın kenarına iliştim, elini tuttum ve bu kez ağzımdan şu sözler döküldü,
   "Anneciğim, canın yandığı zaman elimi sık, o zaman sana seni ne kadar çok sevdiğimi söyleyeyim." Elimi sıktı.
   -Anneciğim seni çok seviyorum
   Annem yumurtalık kanserinden ölünceye kadar iki yıl boyunca elimi çok sıktı ve ona her seferinde onu ne kadar çok sevdiğimi söyledim. O hiç istenmeyen gerçeğin, ne zaman kapımıza gelip dayanacağını bilemeyiz, ama her kiminle birlikte olursam olayım, annemin o güzelim ayinini yinelemeye hazırım.
   "Canın yanınca, elimi sık. O zaman sana seni ne kadar çok sevdiğimi söyleyeceğim"
                                 
                                       Mary Marcdante
..Tüplü ve Öfkeli..

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Eski Toprak Toyotacı
  • *****
  • Achtung! Adolf Hakkı ohne Toyota Yaris Twin-Turbo
  • Araç: ---
  • Kan Grubu: B+
  • 17 kere teşekkür etti
  • 41 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #11 : Nisan 09, 2009, 11:58:32 »
Güzel hikayeler Bekir, teşekkürler.
Folgsamkeit macht frei...

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Fanatik Toyotacı
  • ****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 1 kere teşekkür etti
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #12 : Nisan 09, 2009, 12:01:49 »
İlginiz için ben teşekkür ederim abi... Bu günkü Hikayelerimi de böylelikle paylaştım :)
..Tüplü ve Öfkeli..

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Eski Toprak Toyotacı
  • *****
  • Araç: Başka Marka
  • Kan Grubu: 0+
  • 62 kere teşekkür etti
  • 14 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #13 : Nisan 09, 2009, 12:17:28 »
Paylaşım için çoookk teşekkürler fakirlikle ilgili hikaye çok hoşuma gitti.
...

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Fanatik Toyotacı
  • ****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 1 kere teşekkür etti
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #14 : Nisan 09, 2009, 13:05:38 »
Beğendiğine sevindim Coşkun, ilgin için ben teşekkür ederim, daha çok Hikaye var yavaş yavaş hepsini paylaşacağım. :)
..Tüplü ve Öfkeli..

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Fanatik Toyotacı
  • ****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 1 kere teşekkür etti
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #15 : Nisan 10, 2009, 16:07:28 »
AFFIN ERDEMİ

   Bir gün trenle seyahat eden birisi tesadüfen son derece huzursuz olan genç bir adamın yanına oturmuş. Bir sure sonra, genç adam, uzak bir hapishaneden henüz çıkmış bir mahkum olduğunu açıklamış. Mahkumiyeti ailesine o kadar utanç vermiş ki, ne ziyaretine gelmişler, ne de bir mektup yollamışlar. Ama fakir oldukları için seyahat edemediklerini, cahil oldukları için mektup yazamadıklarını umuyor; her şeye rağmen kendisini affetmiş olmalarını hayal ediyormuş.
   Ailesinin işini kolaylaştırmak için, kendilerine mektup yazıp tren kasabanın eteklerindeki çiftliklerinden geçerken bir işaret koymalarını söylemiş. Ailesi kendisini affetmişse, raylara yakın bir elma ağacına beyaz bir kurdele bağlayacaklarmış. Eğer kendisinin geri dönmesini istemiyorlarsa, hiç bir şey yapmayacaklar, o da trende kalıp Batıya gidecek, belki de bir serseri olacakmış.
   Tren, kasabasına yaklaşırken heyecanı o kadar artmış ki, pencereden dışarı bakmaya cesaret edemiyormuş. Kompartıman arkadaşı kendisiyle yer değiştirip onun yerine elma ağacına bakacağını söylemiş. Bir dakika sonra elini genç mahkumun koluna koymuş,
   “Şuraya bak” demiş.
   Göz pınarlarında biriken yaşlarla gözleri parlıyormuş.
   “Her şey yolunda, bütün ağaç bembeyaz kurdelelerle bezenmiş”.
   O anda bir ömrü zehirleyen tüm acılar, adeta, birden dağılmış, kaybolmuş.
   “Affetmezseniz sevemezsiniz. Sevgisiz hayat da anlamsızdır”
..Tüplü ve Öfkeli..

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Fanatik Toyotacı
  • ****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 1 kere teşekkür etti
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #16 : Nisan 10, 2009, 16:26:39 »
BALON

Küçük çocuk, baloncuyu büyülenmiş gibi takip ederken, şaşkınlığını gizleyemiyordu.
Onu hayrete düşüren şey, "Bizim eve bile sığmaz" dediği o güzelim balonların adamı nasıl havaya kaldırmadığı idi.
   Baloncu dinlenmek için durakladığında o da duruyor ve sonra yine takibe koyuluyordu. Bir ara adamın kendisine baktığını fark ederek ona doğru yaklaştı
ve bütün cesaretini toplayarak:
   -Baloncu amca, dedi. Biliyor musun benim hiç balonum olmadı. Adam çocuğu söyle bir süzdükten sonra:
   -Paran var mı? diye sordu. sen onu söyle.
   -Bayramda vardı, diye atıldı çocuk, önümüzdeki bayram yine olacak.
   -Öyleyse bayramda gel, dedi adam. Acelem yok, ben beklerim.
   Çocuk sessizce geri döndü. O ana kadar balonlardan ayırmadığı gözleri dolu dolu olmuş, yürümeye bile mecali kalmamıştı. Bir kaç adım attıktan sonra elinde olmadan tekrar onlara baktığında, gördüklerine inanamadı.
   Balonlar, her nasılsa adamın elinden kurtulmuş ve yol kenarındaki büyük bir akasya ağacının dallarına takılmıştı. Çocuk, olup bitenleri büyük bir merakla takip ederken, baloncu ona doğru dönerek:
   -Küçük, diye seslendi. Balonları ağaçtan kurtarırsan birini sana veririm. Yapılan teklif, yavrucağın aklını başından almıştı. Koşarak ağacın altına doğru yöneldi ve ayakkabılarını aceleyle fırlatıp tırmanmaya başladı. Hedefine adım adım yaklaşırken duyduğu heyecan, bacaklarını kanatan akasya dikenlerinin acısını
hissettirmiyordu. Sincap çevikliğiyle balonlara ulaştığında bir müddet onları seyretti ve dallara dolanan ipi çözerek baloncuya sarkıttı. Ancak balonlardan birisi iyice sıkıştığından diğerlerinden ayrılmış ve ağaçta kalmıştı. Çocuk onu kurtarmaya kalkışsa, dikenlerden patlayacağını çok iyi biliyordu. İster istemez balonu yerinde bırakıp aşağıya indi ve adama dönerek:
   -Birini bana verecektiniz, dedi. Hangisi o?
   Adam elini tersiyle burnunu sildikten sonra:
   -Seninki ağaçta kaldı evlat, dedi. İstersen çık al.
   Çocuk bu sefer ayakta bile duramadı. Kaldırım kenarına oturup baloncunun
uzaklaşmasını bekledikten sonra, dallar arasında parlayan balona uzun uzun bakarak:
   "Olsun", diye mırıldandı. "Olsun." Ağacın üzerinde kalsa da, bir balonum var ya artık…
..Tüplü ve Öfkeli..

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Eski Toprak Toyotacı
  • *****
  • Achtung! Adolf Hakkı ohne Toyota Yaris Twin-Turbo
  • Araç: ---
  • Kan Grubu: B+
  • 17 kere teşekkür etti
  • 41 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #17 : Nisan 10, 2009, 16:41:08 »
Teşekkürler Bekir, bizleri hüzünlendimeye devam ediyorsun.
Folgsamkeit macht frei...

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Fanatik Toyotacı
  • ****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 1 kere teşekkür etti
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #18 : Nisan 10, 2009, 17:18:34 »
Teşekkürler Bekir, bizleri hüzünlendimeye devam ediyorsun.

ilginden dolayı ben teşekkür ederim abi.
..Tüplü ve Öfkeli..

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Fanatik Toyotacı
  • ****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 1 kere teşekkür etti
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #19 : Nisan 12, 2009, 14:11:46 »
FISILTI VE TUĞLA

Genç ve başarılı bir yönetici, yeni Jaguar'ıyla bir mahalleden
hızlı bir şekilde geçiyordu. Parketmiş arabaların arasından yola
aniden çıkabilecek çocuklara dikkat ediyordu ve bir şey
gördüğünü sanarak yavaşladı. Arabayla caddeden yavasça geçerken
hiç bir çocuk göremedi fakat, arabasının kapısına bir tuğla atıldığını
farketti. Aniden arabasını durdurarak tuğlanın fırlatıldığı yere geri döndü.
Arabadan indi, orada bulunan küçük bir çocuğu tuttu ve onu parketmiş
bir arabaya doğru iterek bağırmaya başladı; "Bunu neden yaptın?
Sen de kimsin, ne yaptığının farkında mısın?" İyice sinirlenerek devam
etti: "Bu yeni bir araba ve atmış olduğun bu tuğla bana çok pahalıya
malolacak. Bunu neden yaptın?" Çocuk yalvararak cevap verdi:
"Lütfen efendim. Çok üzgünüm ama başka ne yapabilirdim bilmiyordum.
Eğer tuğlayı fırlatmasaydım kimse durmazdı" Parketmiş bir arabanın
arkasına işaret ederken çocuğun gözyaşları çenesine süzülüyordu.
"Kardeşim kaldırımın kenarından yuvarlandı ve tekerlekli
sandalyesinden düştü, ben onu kaldıramıyorum. Lütfen onu tekerlekli
sandalyesine oturtmam için bana yardım eder misiniz? Benim için
çok ağır." Bu durumdan son derece duygulanan genç yönetici,
bogazında büyüyen yumruyu zar zor da olsa yutkundu. Yerdeki
genci kaldırarak, tekerlekli sandalyeye geri oturttu. Mendiliyle, çizik
ve yaraları sildi ve adamın ciddi bir yarası olup olmadığını kontrol etti.
Küçük çocuk genç yöneticiye dönerek "teşekkür ederim efendim, Allah
sizden razı olsun" dedi. Genç yönetici, küçük çocuğun, ağabeyini
kaldırımdan evine doğru götürmesini izledi. Bulunduğu yerden arabasına
geri dönmesi oldukça uzun sürmüştü. Uzun ve yavaş bir yürüyüştü.
Genç yönetici, kapıyı hiç tamir ettirmedi. Kapıda oluşan çöküğü,
hayatını birisinin kendisine tuğla atmasını gerektirecek kadar hızlı
yaşamaması gerektiğini hatırlatması için öylece bıraktı.
Allah, ruhunuza fısıldar ve kalbinize konuşur. Bazan,
dinleyecek kadar zamanınız olmadığında ise, size
bir tuğla fırlatır. İster fısıltıyı, ister tuğlayı dinleyin.
Tercihi siz yapın...

..Tüplü ve Öfkeli..