Gönderen Konu: Hikayeler...  (Okunma sayısı 2187 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Fanatik Toyotacı
  • ****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 1 kere teşekkür etti
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #20 : Nisan 12, 2009, 14:14:53 »
İLAN-I AŞK

   Genç bir delikanlı saatlerdir genç kızın peşinden geliyordu. Genç kız dayanamayıp arkasını döndü:
   - Neden saatlerdir beni takip ediyorsunuz? diye sordu.
   Genç erkek :
   -Sizi seviyorum hem de canımdan çok seviyorum!
   Genç kız :
   -Bak benim arkamdan ablam geliyor, o benden daha güzel benden iş çıkmaz sen ona git..
   Delikanlı arkasını dönüp bakınca çok çirkin bir kızın geldiğini görüp sinirlenmiş ve genç kıza dönmüş :
   -Neden bana yalan söylediniz?
   -Asil siz bana neden yalan söylediniz?
   Eğer beni gerçekten seviyor olsaydınız dönüp arkanıza bakmazdınız çünkü gözünüz benden başkasını görmezdi.
..Tüplü ve Öfkeli..

Toyota Club Türkiye

Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #20 : Nisan 12, 2009, 14:14:53 »

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • pahalı zevklerim var, benzin gibi
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: A-
  • 10 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #21 : Nisan 12, 2009, 15:25:17 »
ilanı aşk a bayıldım, süper akıllı kızmış, peşini bırakmazdım onun ben :)
ae101 4a-fe+ junyan angel eye+ 8000k xenon+ usdm oem stop+ racing stripes+ 16" astra H jant+ 195/45r16 continental sport contact2 ve michelin pilot sport+ sonax cam filmi+ ışıklı kapı eşiği+ ayak aydınlatması+ beyaz gösterge aydınlatması+ oem anatomik spoyler+ bagaj led aydınlatma+ e34 paspas+ alpine CDE-9873RB teyp+ alpine mrv-f450 amfi+ alpine MRP-M500 mono amfi+ jbl komponent+ fli

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Fanatik Toyotacı
  • ****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 1 kere teşekkür etti
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #22 : Nisan 14, 2009, 22:44:42 »
   Dikkat ettiyseniz yaban kazları “V” şeklinde uçarlar. Bilim adamları kazların neden bu şekilde uçtuklarını araştırmışlar. araştırma sonucunda su verilere ulaşmışlar;

  1-) "V" seklinde uçulduğunda, uçan her kus kanat çırptığında, arkasındaki kuş için onu kaldıran bir hava akimi sağlıyormuş. Böylece "V" seklinde bir
formasyonda uçan kaz grubu, birbirlerinin kanat çırpışları sonucu ortaya çıkan hava akımını kullanarak uçuş menzillerini yüzde yetmiş oranında uzatıyorlarmış. Yani tek başına gidebilecekleri maksimum yolu grup halinde neredeyse ikiye katlıyorlarmış.

  Kıssadan Hisse: Belli bir hedefi olan ve buna ulaşmak için bir araya gelen insanlar, birbirlerinde hız ve haz alarak hedeflerine daha kolay ve çabuk erişirler.

  2-) Bir kaz, "V" grubundan ayrıldığı anda uçmakta güçlük çekiyor. Çünkü diğer kuşların oluşturduğu hava akiminin dışında kalmış oluyor. Bunun sonucunda, genellikle gruba geri dönüyor ve yoluna grupla devam ediyor.

  Kıssadan Hisse: Eğer kafamız bir kaz kadar çalışıyorsa; bizimle ayni yöne gidenlerle bilgi alışverişini ve işbirliğini sürekli kılarız.

  3-) "V" grubunun başında giden kaz hiç bir hava akımından yararlanamıyor. Bu yüzden diğerlerine oranla daha çabuk yoruluyor. Bu durumda yorulunca en arkaya geçiyor ve bu defa hemen arkasındaki kaz lider konumuna geçiyor. Bu değişim sürekli yapılıyor; böylece her kaz grubun her noktasında yer almış ve aynı oranda yorulmuş oluyor.

  Kıssadan Hisse: Yaptığınız her işi, yeri ve zamanı geldiğinde başkasına bırakmak gerekiyor.

  4-) Uçuş hızı yavaşladığında gerideki kuşlar, daha hızlı gitmek üzere öndekileri bağırarak uyarıyorlar.

  Kıssadan Hisse: İlerlemek ve yol almak için bazen başkalarının uyarılarına gereksinim duyarız. Bundan alınmamalıyız; tam aksine, böyle uyarıları sevinç
ve takdirle karşılamalıyız.

5-) Gruptaki bir kus hastalanırsa veya bir avcı tarafından vurulup uçamayacak duruma gelirse; düşen kusa yardim etmek üzere gruptan iki kaz ayrılıyor ve korumak üzere hasta/yaralı kazın yanına gidiyor. Tekrar uçabilene (veya eğer ölürse, ölümüne kadar) onunla beraber yaralı kuşu asla terk etmiyorlar. Daha sonra kendilerine başka bir kaz grubu buluyorlar.
  Hiçbir kaz grubu, kendilerine bu şekilde katılmak isteyen kazları reddetmiyor.

  Kıssadan Hisse: Adam olmak sadece insanlara özgü değil....

..Tüplü ve Öfkeli..

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Fanatik Toyotacı
  • ****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 1 kere teşekkür etti
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #23 : Nisan 14, 2009, 22:51:24 »
UÇAN ASKER

   Yıl 1528. Muhteşem Süleyman, Alman İmparatorluğunun taht merkezi viyana kapılarındadır.
   Avrupa'nın titreme, Osmanlı'nın ihtişam dönemindeyiz. Viyana çevresinde yapılan muharebelerden birinde, 5 türk askeri Almanlarca pusuya düşürülüp esir alınır. Az geçince de Viyana kumandanının önüne çıkarılır. Ve sorgulama başlar:
   -"Hangi paşanın askerlerisiniz?"
   -"Kaçbin Askeriniz var?"
   -"Kaç topa sahipsiniz?"
   5 esir genç tek kelime etmezler. Korkusuz, eyvallahsız, hatta umursamaz görünürler. Kumandana alay eder gibi bakmaktadırlar. Ve beklenen emir verilir.
   -"Soyun şu rezilleri!"
   5'ini de soyarlar; elleri bağlıdır, işkence başlar. Demir zincirli kamçılarla bütün gün eziyet ederler 5 yiğit artık kızıl kan içindedir. İşin garibi, 5'inden de en ufak bir ahlama, ohlama duyulmaz. Kumandan haykırır:
   -"Getirin çuvalları!"
   Çuvallar getirilir. Esirlerden ilkini iri çuvallardan birine koyarlar; ağzını bağlayıp, Viyana Kalesi'nden dibi görünmez Tuna kayalıklarına atarlar.
   4 delikanlı, bitkin fakat sessiz; harap fakat dimdik; perîşan fakat metin haldedir.
   Kumandan yırtınır gibi yeniden bağırır. Aynı vakur sükûnet devam eder. Gözlerinde ne korku, ne de merhamet dilenişi görülür. 2, 3 ve 4. askerlerde çuvallar içinde aynı uçuruma atılırlar. Sıra kendisine gelince 5. yiğit seslenir:
   -Bağlarımı çözün, konuşacağım. Bir yudum da su verin!
Suyu getirirler. Mehmetçik kana kana içer. Sonra etrafındakilere haykırır:
   - Bre gafil düşman!.. Boşuna uğraşıyorsunuz. Şayet ölümden korksaydık buralarda işimiz neydi?
   Ve.. Az önce 4 arkadaşının parçalandığı kayalara doğru ilerler ve kendini kayalıklardan aşağıya doğru bırakarak arkadaşlarının yanına doğru uçar...

..Tüplü ve Öfkeli..

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Fanatik Toyotacı
  • ****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 1 kere teşekkür etti
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #24 : Nisan 15, 2009, 13:05:27 »
                 EN GÜZELİ HANGİSİ

   Evvel zaman içinde muhteşem bir hükümdarın dünyalar güzeli bir kızı varmış. Kız evlilik çağına gelmiş ama kimseleri beğenmezmiş. Ne kralların oğulları, ne zengin tüccarların oğulları... Kız herkese burun kıvırıyormuş.
   Bu ülkede yakışıklı ama fakir bir genç de istemiş bu kızı. Tabii ki reddedilmiş. Bu genç başka bir ülkeye gitmiş, çalışmış çok zengin olmuş. Ülkesine yıllar sonra geri donmuş ve kendisini reddeden bu kızı görmek istemiş.
   Sormuş, soruşturmuş, kızın evini öğrenmiş. Gitmiş evin önünde beklemeye başlamış. Derken kapı açılmış, çirkin bir adam çıkmış. Adam gittikten sonra bizimki kapıyı çalmış. Kız açmış. Genç neden bu kadar çirkin bir adamla evlendiğini sormuş kıza. Kız da onu evin arka bahçesinde bulunan muhteşem bir gül bahçesine götürmüş.
   "Sorunun cevabini öğreneceksin. Şimdi bu gül bahçesinde en güzel gülü bulup bana getirmeni istiyorum. Yalnız bir şartla, bahçede ilerlerken asla geri adım atamazsın."
   Genç
   "Tamam" demiş ve başlamış bahçede ilerlemeye. Tam en güzel gülü gördüm derken, başka güzel bir gül daha görüyormuş. Tam o güle elini atacakken başka güzel bir gül, tam onu koparacakken başka güzel bir gül... Bir bakmış bahçenin sonuna gelmiş, geriye adım atması yasak!
Bahçenin sonunda boynu bükük solmuş güzel olmayan bir gül koparmak  zorunda kalmış.    "İşte! demiş kız. Anladın mı şimdi niye bu adamı seçtiğimi?"

..Tüplü ve Öfkeli..

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Fanatik Toyotacı
  • ****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 1 kere teşekkür etti
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #25 : Nisan 15, 2009, 13:07:34 »
BU HİKAYEYİ OKUMAYAN VARSA KESİNLİKLE OKUMASINI İSTERİM.


    Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez....

    Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler. Gençtiler, çok genç... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başrdılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında.... Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra...

    Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu...

    Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka hesabında para kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki... Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağman çocuk sahibi olmayınca, "bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur" diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler... "Senin için ölürüm" derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adma "Hayır, ben senin için ölürüm" diye yanıt verirdi hep...

    Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, "Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak...." Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu, "Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma" Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı... Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten....

    Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı. Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı.

    Bir gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde "satılık" levhası asılı olan. "Ne dersin, bu evi alalım mı?" dedi adama. "Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı..." "Sen istersin de ben hiç hayır diyebilirmiyim?" diye yanıt verdi adam. "Amerika'daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun, burası bizimdir artık...."

    Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu adam Amerika'ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla. Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı: "Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut..."

    Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için yalvardı adama, "Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat" diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği...

    Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken, "Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım" diye sözünü kesti arkadaşı. "O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya...."

    - "Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları" diye bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı.... Ertesi gün, öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının sadece masal olduğunu anladı... Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları kadına nasıl sarıldığını gördü adamın...

    Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi. İnkar etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, "son bir kez kucaklamak isterim seni" diyecek oldu ama kadın, "defol" dedi nefretle...

    İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın.

    Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika'ya yerleştiğini öğrendi. Bazen yalnız kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin alması için dua ediyordu.

    Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, kadının derdine çare olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. "Sen, buraya ne yüzle geliyorsun" diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. "Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor." dedi genç kadın. Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı:

    - "Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen yıl Amerika'daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldğını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika'ya yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa ilk karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi istedi..."

    Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu kutuda. İlk kağıtta, "Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem" diyordu... Sırayla okudu; "Seni çok sevdim", "Seni sevmekten hiç vazgeçmedim", "Senin için ölürüm derdin hep, doğru söylediğini bilirdim." "Fakat benim için ölmeni istemedim" "Şimdi bana söz vermeni istiyorum." "Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı?" son kağıdı eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın... Ve son kağıtta şunlar yazılıydı:

    "Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım...."
..Tüplü ve Öfkeli..

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • ゴールドメンバ
  • *****
  • Araç: Hilux
  • Kan Grubu: A-
  • Kilometre: 184000
  • Model Yılı: '13
  • 32 kere teşekkür etti
  • 59 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #26 : Nisan 15, 2009, 13:26:16 »
mükemmel bir hikaye bekir paylaşım için çok teşekkürler

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Eski Toprak Toyotacı
  • *****
  • Achtung! Adolf Hakkı ohne Toyota Yaris Twin-Turbo
  • Araç: ---
  • Kan Grubu: B+
  • 17 kere teşekkür etti
  • 41 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #27 : Nisan 15, 2009, 13:38:33 »
Bekir bizi fazla ağlatma ya :(
Folgsamkeit macht frei...

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Fanatik Toyotacı
  • ****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 1 kere teşekkür etti
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #28 : Nisan 15, 2009, 14:06:59 »
Ne zaman bu hikayeyi okusam mutlaka gözlerim dolar...
..Tüplü ve Öfkeli..

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Site Yöneticisi
  • ******
  • Deus ex machina
  • Araç: Başka Marka
  • Kan Grubu: A+
  • Model Yılı: -
  • 2904 kere teşekkür etti
  • 3269 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #29 : Nisan 15, 2009, 14:17:34 »
  :alkis: Güzel paylaşımlar, hikayeler.
 Sürü halinde avlanan ya da göç eden kuşlar diziliş olarak ''V'' şeklinde uçar. En öndeki yorulduğunda başkası öne geçer. Bunu F1 araçlarındaki arkadan gelen sürücünün öndekinin kanat altı rüzgarsız alanına saklanmasında da görebilirsiniz.
 Arı kovanlarındaki peteklerinde hep altıgen olduğunu ve sebebini biliyormusunuz?

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Fanatik Toyotacı
  • ****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 1 kere teşekkür etti
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #30 : Nisan 15, 2009, 14:26:03 »
Arı kovanlarındaki peteklerinde hep altıgen olduğunu ve sebebini biliyormusunuz?

Ben o konu hakkında birşeyler okumuştum ama hiç aklımda kalmadı Hakan abi, bu konuyu bizimle paylaşırmısın abi...  Saygılar.
..Tüplü ve Öfkeli..

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Hiperaktif Toyotacı
  • ***
  • Araç: Avensis
  • Kan Grubu: 0+
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #31 : Nisan 15, 2009, 16:02:16 »
mükemmel hikayeler bekir gerçekten...eline emeğine sağlık...+1 :alkis: :alkis: :alkis:

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Site Yöneticisi
  • ******
  • Deus ex machina
  • Araç: Başka Marka
  • Kan Grubu: A+
  • Model Yılı: -
  • 2904 kere teşekkür etti
  • 3269 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #32 : Nisan 15, 2009, 16:45:00 »
 Tabikide Bekir, alanı en verimli kullanan odacık şekli altıgen oluyor. Eğer ''O'' yuvarlak olsa idi birleşme yerlerinde, dışta üçgen şeklinde kullanılmayan boşluklar kalacaktı ve aynı alanda daha az odacık olacaktı. Eğer ''[]'' kare olsa idi, arının odacığa girmesi için daha büyük bir alana ihtiyaç duyulacaktı ve odanın gereksiz büyük olmasına sebep olacaktı. Arı odaya girdiğinde oda içinde köşelerde boşluk olacaktı. Ama altıgen olduğunda odacığın dışında boşta alan kalmıyor ve arı en ideal şekilde odaya girip çıkabiliyor.

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Fanatik Toyotacı
  • ****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 1 kere teşekkür etti
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #33 : Nisan 15, 2009, 17:17:15 »
Çok Teşekkürler Hakan abi verimli bilgilerin için, arılar hakkında daha bir çok ilginç şeyler var Hakan abi, bu tabi onlardan birtanesi tekrar teşekkürler.
..Tüplü ve Öfkeli..

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Fanatik Toyotacı
  • ****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 1 kere teşekkür etti
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #34 : Nisan 16, 2009, 15:42:14 »
HEDİYE

   Adam 3 yaşındaki kızını, pahalı bir hediyelik kaplama kağıdını ziyan ettiği için azarlamıştı. Küçük kız, koskoca bir paket altın yaldızlı kağıdı bir kutuyu eğri büğrü sarmak için kullanmıştı....
   Yılbaşı sabahı küçük kızı, paketi getirip "Bu senin babacığım" dediğinde üzüldü. Acaba gereğinden fazla mi tepki göstermişti kızına... Bir gece önce yaptığından utandı... Ne var ki paketi açınca yeniden öfkelendi. Kutunun içi boştu... Kızına gene bağırdı.
   "Birisine bir hediye verdiğinde, kutunun içinde bir şey olması lazım. Bunu da mı bilmiyorsun küçük hanım?" Küçük kız gözlerinde yaşlarla babasına baktı, "O kutu boş değil ki baba" dedi... "İçini öpücüklerimle doldurmuştum!..." Adam öyle fena oldu ki... Koştu... Kızına sarıldı... Beraberce ağladılar.
   Adam o altın kutuyu ömrünün sonuna kadar yatağının baş ucunda sakladı. Ne zaman keyfi kaçsa, ne zaman morali bozulsa, ne zaman kendini kötü hissetse, kutuya koşar, içinden minik kızının sevgi ile doldurduğu hayali öpücüklerinden birini çıkarırdı.
   Aslında bütün anne ve babalara böyle bir altın kutuyu çocukları hiçbir karşılık beklemeden, sevgi ve öpücüklerle doldurup vermişlerdir. Hiç kimsenin hayatında bundan daha değerli bir armağana sahip olması mümkün değildir.
..Tüplü ve Öfkeli..

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Fanatik Toyotacı
  • ****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 1 kere teşekkür etti
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #35 : Nisan 16, 2009, 15:46:06 »
ZİNCİRLEME FELAKET
 
    Hem de gerçek...  Bu olay İzmir'de geçmiş...

 
    Adamın teki arabasıyla bir genç kıza çarpıyor; kız 14-16 yaşlarında filan. Hemen arabasına atıp hastaneye götürüyor ve sağlığından endişelendiği için bekleme salonunda bekliyor. Derken, doktor görünüyor ve kızın sağlığının iyi olduğunu ama kötü bir haberi olduğunu, karnındaki bebeğin düştüğünü söylüyor. Ayrıca, kızın yaşı da küçük olduğu için polisi beklemesini istiyor. Adam polisi
 bekleyip, durumu anlatıyor. Babasının kendisi olmadığını söylüyor.
 Ancak kız, kendine geldiğinde adamı yalanlıyor ve babasının o kişi
 olduğunu çarpma hikayesinin palavra olduğunu söylüyor.
 
   Zannediyorum kız bebeğin hesabını ailesine veremeyecek durumda ve korumak istediği bir arkadaşı falan olabilir,neyse, o anda bu hikayeye devam etmenin iyi olacağını düşünüyor. Kız tabii her şeyi bilmiyor, adam hemen tahlil yapılmasını istiyor haklı olarak ve tahlil sonucunda beklenildiği gibi yırtıyor. Ancak doktor tahlil sonucunu adama söylerken, evet bebek sizden değilmiş, yalnız zaten bebeğiniz olması imkansızmış, çünkü sizin probleminiz var, doğuştan kısırsınız diyor.
 
    Adam bunu duyunca şok oluyor çünkü iki tane kocaman çocuğu var (25 yaşlarında falan bir kız, bir erkek çocuklarmış). Karısını dava ediyor ve karısı, kocasını çok sevdiğini, zamanında çocuk sahibi olamadıkları için büyük sorunlar yaşadıklarını, onu kaybetmek istemediği için çocukları adamın en yakın arkadaşından yaptığını itiraf ediyor. Tabii boşanıyorlar ve adam kendisinin zannettiği çocuklarını 25 yıl yetiştirdikten sonra evlatlıktan reddediyor, arkadaşıyla arası açılıyor.
   
   Yani demem şu ki, dikkatli araba kullanın...:=)))
..Tüplü ve Öfkeli..

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Eski Toprak Toyotacı
  • *****
  • Achtung! Adolf Hakkı ohne Toyota Yaris Twin-Turbo
  • Araç: ---
  • Kan Grubu: B+
  • 17 kere teşekkür etti
  • 41 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #36 : Nisan 16, 2009, 15:59:13 »
Bekir bu ne ya, bundan en az 2 sezonluk dizi yapılır :)
Folgsamkeit macht frei...

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Site Yöneticisi
  • ******
  • Deus ex machina
  • Araç: Başka Marka
  • Kan Grubu: A+
  • Model Yılı: -
  • 2904 kere teşekkür etti
  • 3269 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #37 : Nisan 16, 2009, 16:19:17 »
  Brezilya dizisi gibi olmuş. :)

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Fanatik Toyotacı
  • ****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 1 kere teşekkür etti
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #38 : Nisan 16, 2009, 20:22:48 »
Abi bende ilk okuduğumda olacak iş değil demiştim :)
..Tüplü ve Öfkeli..

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Fanatik Toyotacı
  • ****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 1 kere teşekkür etti
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Hikayeler...
« Yanıtla #39 : Nisan 17, 2009, 20:15:34 »
SİRK

   "Bir insanın hayatının en önemli kısmı, iyilik ve sevgi adına yaptığı küçük, isimsiz ve anımsanmayan işlerdir.
   "Ergenlik dönemindeydim ve babamla sirk bileti kuyruğunda bekliyorduk. Sonunda bilet gişesiyle aramızda tek bir aile kalmıştı. Bu aile beni çok etkiledi. Hepsi de 12 yaşın altında tam sekiz çocukları vardı. Çok varlıklı olmadıkları her hallerinden belliydi. Üzerlerindeki giysiler pahalı şeyler değildi, ama tertemizdi. Çocukların hepsi babalarının arkasında ikişerli sıra olmuş, el ele ve terbiyeli terbiyeli sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlardı. Neşe içinde palyaçolar, filler ve o gece görecekleri değişik şeyler hakkında konuşuyorlardı. Daha önce sirke gitmedikleri konuşmalarından belliydi. O gece hiç şüphesiz yaşamlarının çok önemli bir gecesi olacaktı. Anneyle baba gururla çocukların önünde duruyorlardı, el ele tutuşmuşlardı.
   Gişedeki memur babaya kaç bilet istediklerini sordu.
   Baba gururla,
   "İki tane eşimle kendim, sekiz tane de çocuklarım için bilet istiyorum" dedi.
   Gişe memuru biletlerin bedelini söyledi. Annenin eli, babanın elinden ayrıldı ve başı öne düştü. Babanın dudakları titremeye başladı. Baba gişeye biraz daha yaklaştı ve
   "Ne kadar dediniz?" diye sordu.
   Gişe memuru biletlerin bedelini yineledi. Adamın o kadar parası yoktu. Şimdi nasıl dönüp çocuklarına onları sirke götürecek kadar parası olmadığını söyleyecekti?
   Babam olanları görünce elini cebine soktu, cebinden bir 20 dolar çıkarttı ve yere düşürdü (biz de çok varlıklı bir aile değildik). Babam sonra yere eğildi, parayı yerden aldı, adamın omzuna dokundu ve ona,
   "Affedersiniz, bu para cebinizden düştü" dedi. Adam olan biteni anlamıştı. Dilenmiyordu ama çok çaresizdi ve utanç duyduğu ve çok üzüldüğü bu durum karsısında yapılan yardımı minnetle karşılamıştı.
   Babamın gözlerinin içine baktı, elini iki elinin arasına aldı, 20 doları aldı, dudakları titrerken babama
   "Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim, bayım. Bu yaptığınızın benim ve ailem için önemi çok büyük." dedi.
   Biz babamla arabamıza bindik ve evimize döndük. O gece sirke gidemedik, ama bunun hiç önemi yoktu"
..Tüplü ve Öfkeli..