Çok değişik görüşler paylaşılması aslında çok iyi bir şeydir. Bunda kullanılan üslup da önemli olsa da, bazen yazı ortamında eksik ya da yanlış anlaşılmalar olabiliyor. Önemli olan sonunda faydalı bir noktaya varabilmek.
Yukarıdaki yazıları hep birlikte analiz ettiğimde, genel olarak fark ettiğim bir iletişim problemi ya da kesintisi var. Bir fikir ortaya koyanı, onu kabul etmeyen kişiler kendi fikrini ortaya koymak yerine, diğer fikri eleştirmeye çalışıyor. Oysa bence her fikrin olumlu ve olumsuz yönleri vardır. Bazen bir kaç fikrin bütünü en sağlıklı sonuca ulaşmayı sağlar.
Ana konu bir firmanın yatırımı gibi görünse de, temelde tartışılan başka bir konu olduğu belli. Bunu önce doğru anlamak, incelemek ve bunların sonucunda değerlendirmek daha sağlıklı olacaktır. Bunu yaparken de, duygusal ve ideolojik düşüncelerden sıyrılıp, mümkün mertebe realist ve nesnel olmaya çalışmak gerekir.
Yabancı bir firmanın Türkiye'de yatırım yapmasını değerlendirelim.
Firma, stratejik karar alırken muhtemel birden çok fikri değerlendirmiş ve bunun sonucunda, artı ve eksileri ile bir sonuca ulaşma yoluna gitmiştir (tüm yatırım olasılıkları için genelleme). Bu farklı fikirler şekillenirken, maddi getiri ve götürüleri yanında, bazı jeopolitik değerlendirmeler, beklentiler, uluslararası siyaset gibi detaylar ortaya konmuştur. Bazen daha az getiri bile yeğlenebilir.
Yabancı bir firmanın Türkiye'de yatırım yapması her daim iyi midir? Özellikle nüfusuna göre çalışan sayısının düşüklüğü, Ar-Ge ve markalaşma eksikliği gibi etmenler düşünülünce böyle yatırımlar, uzun vadeli olduğu takdirde olumludur. Yalnız bu yatırımların ne kadar teknoloji transferi içerdiği (bazı kurumlar ile iş yapmış olanlar, kısıtlandırılmayı anlayacaktır) önemlidir. Yani sadece iş piyasasına mı katkı sağlayacak, entellektüel birikime etkisi olacak mı?
Özellikle enerjide dışa bağımlı olan Türkiye'de, yabancı her üretici için üretim üssü haline gelip, enerjide daha çok dışa bağımlı olmak, ülkede dokunulmaması gereken noktalara, geri dönüşü olmayacak şekilde dokunmak ne kadar doğru? Özellikle Kuzey Avrupa'nın küçük sayılabilecek ülkelerinde yüksek teknoloji firmalarının çokluğu, Ar-Ge ve üretim kalitesindeki başarıları, markalaşma sayesinde az alanda, az enerji ile yüksek katma değerli üretimi sağladıkları incelenmeli.
Gelişmiş ülkelerinin enerji yoğun üretimleri ülke dışına göndermeleri, Know-How'ı ise içlerinde tutmalarını biraz düşünmek gerekir.
Bu durumu özetlersem, ikinciyi geçerek asla birinci olunamaz.

Olumlu ve olumsuz yönler çok daha arttırılabilirken, bazı gerçekleri de görmekte yarar var. Geçen yüz yıllarda, bu toprakların insanları çoğunlukla savaşlarda, o cepheden bu cepheye koşarken, çeşitli adlar altında vergisini veren ve sonradan kendi ülkelerini kuran kimi topluluklar ticaret ve ilimle uğraşabilmiş ve uğraşmıştır. Bu yüzden ticaret konusunda bir eksiklik olduğu açıktır. Firmalarımıza bile bakılırsa, tarihi 100 yıla ulaşabilen çok az firmamız vardır maalesef. Oysa örneğin iş yaptığım kimi yabancı firmaların kuruluş tarihleri 1800'lü yıllara dayanmakta. Bu noktada, 1920'li yıllar ile beraber yapılan atılımların ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor. O yılları okumak gerekiyor.
Şunu da unutmamak gerek, 1920'li yılları eleştiren kimileri, kenevir sayesinde kalkınma sağlandığını dile getirir veya yazar. Bunu dile getirenler bilerek ya da bilmeyerek niyeti belli bazı yabancı oluşumların elemanıdır. Kenevir üretiminin neden, nasıl durdurulduğu araştırılabilir. Keza kenevirin kullanım alanları da.
Toyota'nın Türkiye'ye gelişi, rahmetli Özdemir Bey'in yaklaşımları da çok önemlidir ve incelenmelidir. Hatırlayanlar olacaktır, o dönemde Toyota sadece fabrika kurmamıştır Türkiye'de, Meslek Liseleri dahi açılmıştır. Yani çok yönlü ve etkili bir çalışma olmuştur.
Kapitalin gücünü de yadsımamak gerekir, toplumlar belli düşünceye evrilsin diye çeşitli yöntemleri çok zekice kullanabilmektedir. Bu durumda sunulan şeyin temellerine ve uzun vadeli etkilerine bakmak doğru olacaktır.
Bizim, Türkiye olarak yapmamız gereken şeyler var. Bunları lafta değil, gerçekte yapmamız gerekir. Üstümüze düşeni, liyakat gözeterek, o benden, bu senden demeden, herkesin ortak çıkarlarını gözeterek planlamak ve gerçekleştirmek gerek. Yoksa böyle yabancı bir firmanın yönetimindeki bir kaç kişinin kararlarını tartışır dururuz.
Saygılarımla...