Gönderen Konu: Fıkralar & Karikatürler 2  (Okunma sayısı 109304 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Seni unutmayacağız Burak TOLGA
    • www.IMAN ILE TOYOTA'NIN KIMDE OLDUGU BELLI OLMAZ.com.tr
  • Araç: Başka Marka
  • Kan Grubu: A+
  • Kilometre: 109000
  • Model Yılı: '12
  • 536 kere teşekkür etti
  • 508 kere teşekkür edildi
Ynt: Ynt: Fıkralar & Karikatürler
« Yanıtla #1260 : Mart 24, 2010, 20:20:06 »
   VAy uyanık hoca vay.... :) :)
Yalan doğrudan, karanlık aydınlıktan kaçar
Güneş yalnızdır ama, etrafına ışık saçar
Üzülme, doğruların kaderidir bu yalnızlık
KARGALAR SÜRÜYLE,KARTALLAR YALNIZ UÇAR

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Ynt: Fıkralar & Karikatürler
« Yanıtla #1261 : Mart 24, 2010, 20:25:56 »
:) güzeldi Oğuz abi :)

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Eski Toprak Toyotacı
  • *****
  • Achtung! Adolf Hakkı ohne Toyota Yaris Twin-Turbo
  • Araç: ---
  • Kan Grubu: B+
  • 17 kere teşekkür etti
  • 41 kere teşekkür edildi
Ynt: Ynt: Fıkralar & Karikatürler
« Yanıtla #1262 : Mart 26, 2010, 10:42:59 »
Sahil yolundan bostancı istikametinde gitmekte olan dolmuşa yasli
bir bayan biner.bayan tam bir eski istanbul hanimefendisidir. Gerek
giyimi, gerek oturusu, gerek konusmasindakı kibarlik ile
çevresindekilerin saygi ve ilgisini ceker. Teyzemiz gitmek istedigi
yer icin parayi uzatır:
-Pardon beyfendi, rahatsız ediyorum ama suradan bir suadiye
uzatırsanız cok memnun olurum.
-Tabi hanfendi, ne rahatsızlıgı … para şöföre uzatılır ve yolculuk
devam eder. Yaslı ve kibar teyzemizin kıbarlıgı, sık giyimi ve guler
yuzu diger yolcuların icini ısıtmıstır adeta … Suadiye’ye
gelindiginde teyzemiz inmek ister ve bunu şöföre yine o kibarlıgı ile
bildirir:
- Pardon şöför bey, mumkunse musait bir yerde indirir misiniz?
şöför saga yanasır ve kapıyı acar fakat arac hala yavasca hareket
halindedir … Teyzemiz yaslı olması nedeniyle inemez ve dolmuşun
tamamen durmasını bekler. Fakat şöför acelesi varmıscasına yavasca
ilerlemekte ve bayanın inmesini beklemektedir … Dolmuşun bir turlu
tamamen durmamasına kızan kibar teyzemiz şöföre seslenir:
Ulan peze…k parasutle mı inicez!

_______________________

Yolcu musait bi yerde inmek ister ama dili surcer;
- Musait bi yerde iner misiniz?
Şöför :
- Niye sen mi kullanacan

_______________________________________________
Bir gün arkadaşımla evimin yakınındaki bir duraktan
minibüse bindik. Minibüsünün camında kocaman
puntolarla şoförün cep numarası yazıyordu, fazla
umursamadık ama göze batıyordu; beni ara, diye
bağırıyordu resmen. İneceğim yere yaklaşınca şoförün
numarasını cevirdim, “Müsait bir yerde bırakır misin
abi?” dedim. Adam afalladı, asıldı frene.
Minibüs yarıldı gülmekten.
_____________________________________________________

Bir gün minibüste gidiyorum adamın birini cep telefonu çaldı o da açtı
konuştu, şöför ona bağırdı kardeşim cep telefonunu kapa diye, adam da
niye senin minibüsünde abs yok ki dedi, minibüscü de herhalde çok
içerlemiş olacak bu duruma motor hararet yapıyo dedi. Bütün herkes
kırıldı gülmekten.
Folgsamkeit macht frei...

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Ynt: Fıkralar & Karikatürler
« Yanıtla #1263 : Mart 26, 2010, 10:51:37 »

niye senin minibüsünde abs yok ki dedi, minibüscü de herhalde çok
içerlemiş olacak bu duruma motor hararet yapıyo dedi. Bütün herkes
kırıldı gülmekten.

Bu güzeldi :)

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Araç: Auris
  • Kan Grubu: 0+
  • Kilometre: 51000
  • Model Yılı: '08
  • 277 kere teşekkür etti
  • 67 kere teşekkür edildi
Ynt: Ynt: Fıkralar & Karikatürler
« Yanıtla #1264 : Mart 26, 2010, 13:03:57 »
 :rofl: :rofl: :rofl:

hakkı hocam süpermiş...

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • E12 HB Corolla D-Sport 2.0 D4D (Tek Kapı)
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: A+
  • Kilometre: 332000
  • Model Yılı: '02
  • 208 kere teşekkür etti
  • 421 kere teşekkür edildi
Ynt: Ynt: Fıkralar & Karikatürler
« Yanıtla #1265 : Mart 26, 2010, 13:26:13 »
Amerika'da büyük şehirlerden birinde bir kilise, havra
ve cami tesadüf birbirine komşu durumuna gelirler.
Zamanla papaz, haham ve hoca arkadaş olurlar. Üçüde
kendi dinince ibadetini yaptırır, sonra biraraya vakit
geçirirler.
Gel zaman git zaman, yaz aylarında avluda kağıt oynamaya başlarlar..
İnsan azmaya görsün,
bir süre sonra bu oyunları kumara dönüşür.
Sonunda ihbar edilirler ve polis aniden baskın yapar.
Hemen toparlanıp oyun kağıtlarını saklarlar, ama polis durumdan emin.

Komiser önce papazı sıkıştırmış, "Sen din adamısın, yalan söylemek sana
yakışmaz, söyle, kumar oynuyordunuz, değil mi?". Papaz işin
nereye varacağını kestirir ve inkâr eder. Komiser kararlıdır,
kiliseden İncil' i getirtir, "Öyleyse Mukaddes kitap üzerine yemin et"
der. Papaz bir kere hayır demiştir, şimdi itiraf ederse büsbütün
kötü olacağını bilir. "Ne yapayım," diye düşünür, "simdi yalan yere
yemin eder,
sonra katedrale gidip günah çıkartırım, Tanrı affeder...." Elini kitaba
basıp yemin edince, komiserin yapacak birşeyi kalmamıştır.

Bu defa hahama  döner, 'Bak haham efendi," der, "bilirim sizin dinde yalan söylemek
çok günahtır. İtiraf et; kumar oynuyordunuz, değil mi?": haham düşünür,
"evet" dese hem papazi ele vermiş olacak, hem de kendisi için durum iyi
olmayacak. "Papaz bızden daha kıdemli, inkar ettiyse bir bildiği vardır.
Arkadaş uğruna işleyeceğim bu suçu Tanrı elbet affeder" diye kendini
avutup, basar yemini...

Sıra gelmiştir hocaya. Komiser bu son kozu da
kaybetmek istemez. Bütün hışmı ile ona döner "Söyle Hoca efendi,"
der,"sakın inkâr etme, kumar oynuyordunuz, değil mi?"
HOca ellerini kaldırır,
papaz ve hahamı işaret eder, "iyi da komiser bey" der,"kiminla?"

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Ynt: Fıkralar & Karikatürler
« Yanıtla #1266 : Mart 26, 2010, 13:37:06 »
Eline sağlık ACD güzeldi :)

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Ynt: Fıkralar & Karikatürler
« Yanıtla #1267 : Mart 28, 2010, 18:56:28 »
Arkadaşlar konu kirliliği olmaması açısından yeni bir konu açmıyorum komik ve düşündürücü metinler var burada izninizle alıntı yapıyorum.

http://www.plazainsanciklari.com/ Sayfasından biraz edtlediğim bir ALINTI'dır

Biraz da Magazin…
“GAF”lete düşen bazı ünlülerimiz…!
 
NEFİSE KARATAY
Muhabir:  Nefise, Somali’nin baskenti neresidir?
N. Karatay: Bu konuda yorum yapmak istemiyorum !
 
SİNEM GÜVEN:
Ben meme kanserine şahsen karşıyım… 
 
MAHMUT TUNCER:
B çok önemli bir harftir. B olmasa, Bülent’e Ülent, Bursa’ya Ursa derdik..!
 
HANDE ATAİZİ:
Bu tokat olayından sonra hayata bakış açım değişti, artık her şeye daha pozitif bakıyorum… (Sevda Demirel’in canlı yayında tokadını yedikten sonra…) 
 
PETEK DİNÇÖZ:
Savaşı istemiyorum tabii ki, beni çok etkiledi. benim makyaj masrafım var, elbise masrafım var…   
 
ZEKERİYA BEYAZ
Zekeriya Beyaz:  Şimdi, Sayın Cevizkabuğu.. .
Hulki Cevizoğlu:  Cevizoğlu efendim!
 
FATİH TERİM
Seyretmedim, görmedim ama gördüğüm kadarıyla söylüyorum gol değildi… (Adanaspor-Galatasa ray maçı sonrasındaki toplantıda)

 TÜRKAN ŞORAY
 Gazeteci soruyor: Türkan Hanım, gözlerinizi bağışlamayı düşünür müsünüz?
Türkan Şoray: Bugün mü?

 TANSU ÇİLLER
 Belediye Zabıtalarına sesleniyor: “M e r h a b a  A s k e r!”
 
REHA MUHTAR
 Reha Muhtar telefondaki adama fırça atıyor!
- Bütün bunları nasıl yaptın ha? cevap ver?
- Bakın efendim şöyle izah edeyim…
- Sus konuşma, hala utanmadan izah ediyorsun.. cevap versene?!
- ……?
 
MUSTAFA SARIGÜL:
Yiğidi öldürmek lazım, hakkını yememek lazım..!
 

OSMANTAN ERKIR
Şemdinli’den gelen 6 şehit haberi tam da eğlence programlarının canlı yayınlandığı saate denk geldi. Daha önce de benzer hadiseler geçiren Popstar Alaturka’nın sunucusu Osmantan Erkır, ne diyeceğini bilemedi.
Canlı yayının da etkisiyle Erkır’dan şu tuhaf sözler döküldü: Bu eylemlerin yarışma ve şov programlarının yayınlandığı hafta sonuna denk gelmesi, bende acaba özellikle mi bu günler seçiliyor kuşkusu yarattı…
   
SİNAN ÇETİN
Yani şimdi sizin annenizin bütün evliliklerinden elde ettiği toplam çocuk sayısı kaç? (Film Gibi programında konuğa soruyor) 
NÜKHET DURU:
Ses, bedende en geç yaşlanan organdır…   

İSMET BADEM
İsmet Badem bir basketbol maçında seyircilerin arasına çıkar ve bir kızla röportaja başlar.
Badem: Sizin gibi güzel bayanları salonlarda görmekten çok mutlu oluyorum. Basketbola bu ilgi nereden?
Kız: ben Efes kızlarından biriyim zaten.
Badem: Aaa! Öyle mi, çıplak değilsin ya tanıyamadım.
Bu diyalogdan sonra anlatım masasında olan Murat Murathanoğlu ise: Ya İsmet bi de sana bu iş için para veriyorlar değil mi? 
HİLAL CEBECİ
Sunucu: Hilal Hanım takip mesafesi nedir?
Cebeci: Takip mesafesi, mesela ben şu anda 40 km hızla gidiyorum ya, önümdeki araçla aramdaki mesafe de 40 kilometre olmalıdır.
Sunucu: Ama Hilal Hanım, bu durumda İstanbul-Ankara yolunda sadece 13 araç olabilir

Deniz Akkaya
 
Birçok arkadaşımın içime girmesine izin verdim ve ben öyle her arkadaşımı içime alan biri değilimdir.
Emrah:
Mozart dinlemiyorum ama Türkiye’ye gelirse konserine mutlaka giderim.

Asena:
Salak olabilirim ama aptal asla!
Nihat Doğan:
Atatürk ne demiş? Yurtta sulh barışta sulh.
Tuğba Özay:
Cumhuriyet 1927 yılında ilan edildi.
Serap Ezgü:
Oğlunuz oğlan mı? (Program katılan konuğuna soruyor!)


Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Ynt: Fıkralar & Karikatürler
« Yanıtla #1268 : Mart 28, 2010, 18:57:18 »
Gün Olacak, Bunlar da Olacak…
Değerli Teknik Servis,
Geçen yıl aldığım “Erkek Arkadaş 5.0” programını “Koca 1.0 ” seviyesine yükselttim.
Ancak, tüm sistem performanslarında birden bire yavaşlama söz konusu olmaya başladı.  Özellikle “Erkek Arkadaş 5.0“la birlikte ’free download’ edilen  ”Çiçek 8.0” ve “Mum Işığında Yemek 6.3” işlemleri “Koca 1.0” programına geçince “bu versiyon aradığınız  özelliği içermemektedir” uyarısı alıyorum…
“Koca 1.0” programı devreye girince başka bir çok program daha devre dışı kaldı.
“Romantizm 9.0” ile “Özel İlgi 6.0” pencelereleri açılmıyor. Bu pencereleri her ‘tık’ladığımda ”Sınırsız TV 0.4” ve “Futbol 1.3“ çalışmaya başlıyor.
Ayrıca ben “Sohbet 8.0” ve “Ev Temizliği 2.0“ı çalıştırmaya başladığımda karşı taraftan “istenmeyen data” uyarısı  alıyorum.
Bu sorunları aşmak için komşumun önerisiyle yüklediğim “Kavga 5.0” ve “Evi Terk Et 3.0” programları da fayda etmedi.  Çok bunaldım, “Koca 2.0” sürümünü yüklesem bir işe yarar mı acaba?
Sizce ne yapmam gerekiyor?
İmza : Umutsuz Piisii

 Sayın Umutsuz Piisii,
Bir kere bu olayı şöyle görmeniz gerek “Erkek Arkadaş 5.0” bir eğlence paket programıdır, “Koca 1.0” ise başlı başına bir işletim sistemi.
“html.beni sevdiğini düşünüyordum” komutunu yazarak “GözYaşı 6.2“‘yi indirin ve “Suçlu His 3.0“ı güncellemeyi unutmayın.
Eğer bu uygulamalar doğru sonuç verirse “Çiçek 2.0” ile “Mum Işığında Yemek 2.1” kısa bir süre için devreye girebilir. Ama, sakın çok sık uygulamaya koymayın yoksa “Koca 1.0” otomatik olarak koruma programı olan “Sessizce Surat Asma 2.5” devreye girer.
Tavsiyemiz, ne yaparsanız yapın kesinlikle “Kaynana 1.0“ı çalıştırmamanız. (Ekran görüntüsünü dahi bozan ve sistem kontrolünü kaybettiren bir virüs ortaya çıkar).
Ayrıca “Erkek Arkadaş 5.0” ‘ı kesinlikle yeniden yüklemeyin. Bu kabul edilmez uygulama ciddi sorunlar yaşatabilir ve “Koca 1.0“ın yazılımı bunu kaldırmaya uygun değildir.
“Koca 2.0” ise size ek yük getirmekten başka bir işe yaramaz. Kısacası “Koca 1.0” çok güzel bir işletim sistemidir;  ancak sınırlı hafızaya sahip ve yeni uygulamaları hemen kavramaya müsait değildir.
Performans arttırıcı şu ek programları tavsiye ederiz:
Mesela “Sıcak Yemek 3.0” ve “Sevgi Sözcükleri 7.7” çok faydalı olur.
Kolay gelsin…
İmza: Teknik Servis
Kinayeli bir “Özgürlük” Çağrısı…
Bugün okuyuculardan birinden bir yazı aldım. Bu siteye tesadüfen denk gelmiş bir Plaza İnsanı’nın klavyesinden çıkma, hoş bir yazı. Yazan kişiyi tanımıyorum ancak e-mail adresine bakılırsa, dünkü yazımda bahsi geçen o, “en çok reklam veren 15 şirket” listesinde yer alan şirketlerden birinde çalışıyor. Ve yine yazdıklarından (çok net) anlaşıldığına göre, çalıştığı ortam tipik bir Plaza ortamı…
Hayal ettiği ve yazısının sonunda bizlerle de paylaştığı 3 istifa alternatifinden birini (ki, ben en çok üçüncüsünü beğendim)  gerçekleştirme gücünü günün birinde kendisinde bulacağına inanıyorum; en azından içindeki bu potansiyeli, işinde terfi edip dursa da tüketmeyeceğini biliyorum.
Daha fazla uzatmadan, sözü kendisine bırakıyorum. Artık o, bir okuyucu değil, bir paylaşımcı… (Plaza alemindeki tabirle bir “Paydaş”..! Para değil, duygu ve düşünce paydaşı…)
.  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .  .   
Zavallı plaza insancıklarıyız; kurumsal kimliklerimizin ardına sığınmış…
Normal şartlarda ‘hadi lan!’ deyip geçeceğimiz bir olaya büründüğümüz maskenin ardından şuh kahkahalar atarak  ‘Ah! İnanmıyorum; ciddi olamazsın’ diyerek göz süzer olduk.
Ayaklarımızın şişmesine, kan dolaşımının durmasına aldırmadan yüksek ökçelerin üzerinde gezerken popomuz daha dik görünsün diye karnımızı göbeğimizi içimize çekmekten nefes alamaz olduk.
Kulelerin içerisinde nefes almaktan kasıt, bir anlamda solunum yapmak. Yoksa, oksijeni kim kaybetmiş de, biz bulacağız..?
Öğle yemeği saatlerinde kendimizi kime beğendireceksek, çıkmadan hemen önce masadaki aynaya doğru eğilerek alelacele bir ruj tazeleme seansı artık ritüel haline gelmiş durumda. Fırsat buldukça tuvaletlere koşup yakan naylon çorapları çekiştirmeler, kayan sütyenleri çevirmeler, alttan el desteğiyle kaldırmalar, birisiyle denk gelindiğinde ufak, samimiyetten tamamen uzak ama bir o kadar da sevimli görünmeye çalışan tebessümlerde bulunmalar.
Her birimizin içinde ayrı ayrı küçük kadıncıklar, bir yandan çalışma arkadaşlarını destekler görünüp bir yandan ayağının altında kırmızı halı gibi görünen tozlu kilimi çekme çabaları… Düştüğünü gördüğünde arkasından destekler görünüp önünü kapamalar… Yalancı dostâne bakışlar, uzun kirpikler, rimeller, kırmızı ojeli tırnaklar hatta jartiyerler… Tüm bunların ardında birilerinin önüne sunulmuş leziz piliçler… Bir an asansörde göz göze gelmek, sonrasında bir kahve seansı ve şarap eşliğinde bir yemeğin ardından gecenin sonunda uyandığımız yeri bilememek… Ertesi akşam, günün ve gecenin yorgunluğuna rağmen hızlı bir duş ve bakımın ardından olabilecek en sade ama en dekolte elbise ile ortalarda gezinmeler… Bakışlar bir ceylan kadar narin ancak altında yatan kaplanı göstermeyecek kadar da akıllı…
Kim istemez ki altında bir kaplan yatmasını? Kimi zaman statü sahibi, kimi zaman ise hesabını dahi bilemeyecek kadar çok parası olan… Sonuç olarak kaplan kaplandır ve sizi bir şekilde korur, parasıyla ya da statüsüyle. Paranın statü, statünün de para getirdiğini farz edersek mutlu bir hayatın formülü çok da karışık olmasa gerek !
Beklemediğiniz bir anda ofisinize gelen ve görenleri kıskandıracak cinsten bir çiçek, ertesi gün parmağınızda görüldüğünde göz kamaştıracak cinsten bir yüzük ya da ince gerdanınızı daha da güzelleştirecek bir mücevher… Hangimizin aklından geçmiyor ki, lüks bir villada hizmetçiler eşliğinde güne başlamak.  Saat 11:00 sularında gelen plates öğretmeni eşliğinde kısa bir spor seansının ardından bahçedeki kapalı havuzda yüzüp sonrasında saunaya girmek… Düşüncesizce yapılan bir alışveriş sonrası, “Ah! Kuzum geç kaldınız; akşam Milano’ya uçuyorsunuz, unuttunuz mu? Dünyaca ünlü Fransız modacı De La Sallamasion‘un özel konuklarısınız… Yemek yapmak ya da çocukların okulu ile ilgilenmek gibi bir sorununuz yok; çünkü hepsiyle ayrı ayrı ilgilenecek birileri var, kocanızla bile..!
İstediğiniz ya da istemediğiniz her şeyi yapacak birileri her zaman var. Daha sabah kahvaltısı yaparken
- Hanımefendi, akşam yemeğinde ne arzu edersiniz ? diye soran
- Ah! Domiglass soslu bonfile mi desem… Yoksa santa beef mi..? Belki de sebzeli noodle…  diye kararsız kaldığımda
- En iyisi, ben hepsini hazırlatayım
 diyen bir kâhya…
Yalnız çok da uçmayın; kâhyanız zenci değil! 
Bahçenize istediğiniz her türlü, ama her türlü çiçeği ekecek kaslı bir bahçıvan, bir öncekinin yüzünde sivilce çıktığı için(!) bir hafta kadar önce işe yeni başlayan ve geceleri size eşlik eden bir şoför… Kötü düşünmeyin canım, yalnızca sosyal aktivitelere götürüp getirmelerde eşlik eden 
Şimdi bu hayalleri daha fazla uzatmadan benim ne hayal ettiğimi, ne istediğimi anlatayım:
Ben ö z g ü r l ü k   i s t i y o r u m
 
İstifa dilekçemi, tatil yaptığım otelin antetli kağıdına yazıp bölüm müdürüme mail göndermek…
Ya da Pazartesi sendromunun hâlâ sürdüğü bir Çarşamba gününden uyanıp, şöyle güzelce bir gerindikten sonra “gitmiyorum lan!” deyip yastığa, yorgana sarılıp huzur içinde uyumaya devam etmek…
Sarılacak başka birileri varsa o da değerlendirilebilir tabi. 
Belki de en güzeli, çalışırken bir an durup önümdeki bilgisayarı dahi kapatmadan çantamı alıp yine bölüm müdürümün gözlerine şuh ve imalı ama bir o kadar da sevecen bir bakış atarak tatlı bir öpücük gönderip küçük bir selam ile önünden geçerek yoluma devam etmek…
Giriş kartımı da resepsiyondaki güvenlik görevlisinin yanından geçerken onun şaşkın bakışları arasında avuçlarına bırakmak…
Reklamcıları Kızdıracak Bir Yazı…
Benim reklamlar konusunda çok uçuk bir fikrim var ama onu yazının sonlarına saklayayım.
Önce, Capital dergisinin geçen ayki sayısından konumuz ile ilgili bir haberi özetleyeyim (ki, uçuk fikrimi zihnimde depreştiren de o yazı oldu zaten)
Krizde reklam sektörü küçülmüş(müş) ve geçen yılı 2,8 milyar TL (yaklaşık 2 milyar dolar!) olarak kapamış. Bu yıl ise yeniden toparlanarak 3,1 milyar TL’yi aşması bekleniyormuş. Bu arada bir bilgi vereyim: Türkiye’nin toplam bütçe açığı 35 milyar dolar civarında. Yani bir yılda reklama harcanan para ülkemizin bütçe açığının %6’sına yakın. Bunu şimdilik aklınızın bir yerinde tutun please…
Bu arada sürekli internet üzerinde dolaştığınıza ve orada rastladığınız reklamlara aldanmayın; internete verilen reklamlar için harcanan para toplamda harcanan 3 milyar TL’nin %4’ü bile etmiyor(muş). Baksanıza, ben bile bu muhteşem sayfa için -ünlü markalar sırada bekliyor olmasına rağmen!- reklam almama konusunda hâlâ direniyorum! (Ciddi bir yazıyı sulandırmak üzereyim yine; farkındayım) Asıl para TV reklamlarında dönmeye devam ediyor(muş). Bir yıl boyunca gerçekleşen toplam reklam harcamalarının yarısından çoğu (%55) TV ekranlarında gösterilen reklamlara gidiyorumuş. (Plaza Gurusu olarak bir gün televizyona çıkınca toplayacağım reklamları!)
Türkiye Reklam Konseyi Başkanı ve Uluslararası Reklamcılık Derneği (IAA) Türkiye Bölüm Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ (Doğan Yayın Gurubu İcra Kurulu Başkanı; Ee! Herhalde Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmenini oraya koyacak değillerdi!) reklam bilincinin önümüzdeki yıllarda giderek artacağına işaret etmekte (yazıda M.A.Yalçındağ’ın sadece vesikalık bir resmi gözüktüğü için bunları söylerken ellerini ovuşturup ovuşturmadığını göremyorum; o konuda günahını almayayım.)

2009’da Türk Reklam Sektörüne En Çok Hizmet Edenler (Yani En Fazla Reklam Verenler) sıralamasında ilk 15 şirkete de bir bakalım:
1) Unilever
2) Vodafone
3) Arçelik
4) Turkcell
5) NNR Pazarlama
6) Ülker
7) Benckiser
8 ) Coca-Cola
9) Akbank
10) Sağlık Bakanlığı
11) P&G
12) Evyap
13) Garanti Bankası
14) Eti
15) Avea
Çağımız iletişim çağı… İlk 15 şirketin içinde 3 tane “telefoncu” var; bunu yadırgamadım da Sağlık Bakanlığı’nın bu listede yer almasına şaşırdım doğrusu. Umarım bunda bir çapanoğlu yoktur.
Evet… Geçelim benim uçuk fikrime… Tüm zamanların en komünist iddiasını duymaya/okumaya hazır mısınız?
Ben, yıllardır şu soruyu soruyorum kendime: (bil-mem ki bu dün-ya-ya ben ni-ye geel-diim! Yok… Tabi ki, bu değil sorduğum soru… Aklım bir an, o güzel şarkıya gitti) Acaba reklam olayı tamamen yasak olsaydı, hiçbir marka hiçbir mecrada reklam veremiyor olsaydı, ne değişirdi? Gerçekten ne değişirdi? Markaların bugünkü dağıtım ağına sahip olduklarını, onları yine her zaman bulduğunuz raflarda buluyor olduğunuzu düşünün, tüketilmede çokluk sıralamaları değişir miydi sizce? Üretici firmaların büyümeleri belki gecikirdi ama gerçekten tüketiciyi “yakalayan” onun ihtiyaçlarına en uygun ve en hesaplı ürünü sunan şirketler yine göreceli olarak bugün oldukları yerde olmazlar mıydı? Çünkü, kalite-fiyat oranını doğru piyasalarda doğru yere oturtmuş markalar kapitalizmin o meşhur “görünmez el”i sayesinde hak ettikleri yeri bulurlardı diye düşünüyorum. Diyeceksiniz ki, o zaman Coca Cola bu kadar bilinir miydi? Turkcell bu kadar büyür müydü? Veya Mavi Jeans Amerika’ya kadar uzanır mıydı? Bence uzanırdı, ama daha geç uzanırdı. Bizim için, tüketici için ne fark ediyor ki? Mavi Jeans Amerika’ya gitmedi diye de üzülmeye gerek yok o zaman Lee, ya da Lewis da buraya geç/zor gelirdi… Piyasalar tüm ürünlerde marka saturasyonunu (konumuz reklamcılık ya, daha havalı olayım diye “saturasyon” dedim; doygunluk yani) bir şekilde sağlardı diye düşünüyorum. Yani gerçekten iyi olan ürün eninde sonunda tüketiciye kavuşur(du) görüşündeyim. Hatta bence tüketici olarak bizler o zaman daha sağlıklı kararlar verirdik. Şimdi evimizin her odasına girmiş ekranlardan beynimizi yıkayan, sokağa çıktığımızda rastladığımız “açık hava” reklamlarından etkilenmemek mümkün mü? O reklamlar sayesinde/yüzünden belki de hayatta para vermeyeceğimiz ürünler için neredeyse çalıp çırpmaya, rüşvet almaya razıyız. Zaten bu durumu çok güzel özetleyen ve aslında illet olduğum bir deyiş de var. “Reklamın iyisi kötüsü olmaz; reklam reklamdır!” Sanki bu cümlenin ardından gelen ama yıllardır söylenemeyen bir cümle daha var gibi: Reklamın iyisi kötüsü olmaz, nasıl olsa tüketicilerin hepsi enayi!
Ooo! Öyle kaptırmışım ki, hayatımın en uzun paragrafını yazmışım! Ne rahatlama ama! Yazdıklarımı saçma bulanları bu sayfadan kaçırmadan önce lafı şöyle bağlasam:
Canım kardeşim, güzel bacım, Lacoste’unu, Burberry’ni, Louis Voittone’unu hava ata ata koluna takıp yürüyorsun iyi, güzel de… Senin gibiler yüzünden markaya önem vermeyip sadece kaliteli ürün almak isteyenler de daha fazla para ödüyor!
- Aa! An- la-ma-dııım!
- Canım kardeşim, bu reklamların parası diyorum, kimin cebinden çıkıyor diyorum..!

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Ynt: Fıkralar & Karikatürler
« Yanıtla #1269 : Mart 28, 2010, 18:57:53 »
Yetenek Onlarda, Heyecan Bende…
Bugün evde benimle dalga geçip durdular.
Sebebi de “Yetenek Sizsiniz Türkiye” yarışmasının finalini çok büyük bir hevesle bekliyor olmamdı. Kızlarım, “ba-baa çocuk gibisin” diyor, eşim aynı saatte Trabzonspor-GS maçı olmasına rağmen “Hayret! Derbiyi de mi seyretmeyeceksin?” diye takılıyordu. (Bu arada bir maçın “derbi” olması için aynı şehrin iki takımının karşılaşması lazım ama karımın günahı yok; bütün medya yıllardır aynı yanlışı yapmakta.) Maçı seyredip gerilmek yerine hayranlık duyacağım bir şeyleri izlemeyi ve eğlenmeyi yeğledim!
Yarışma başladığından beri çok ilgimi çekiyordu. Elemelere kimler katılmıştı, kimler..? Sahneye çıkıp Rock’n Roll yapan dedeler mi, tavuk taklidi yaparak gıdaklayan amcalar mı? Özgün dans gösterisi yapan (yaptığını sanan) tombul tombul kızlar mı? Onlardaki medeni cesarete şahit oldukça, şaşkınlıktan dudaklarım uçukluyordu. Çünkü biz millet olarak böyle bir şeye pek alışık değiliz. Başka ülkelerde egosantrik insanlar ortalığa çıkıp utanmadan sıkılmadan abuk subuk hareketlerle maharetlerini gösterebiliyorlar da biz de daha zor olur bu işler diye düşünüyordum… Çünkü bize daha çocukken büyüklerin olduğu ortamlarda falan sessiz sedasız oturmak tembihlendi hep. Hatta komik bulduğumuz bir şeye katıla katıla gülmeye kalktığımızda erkeksek  “karı gibi gülme”,  kız isek  “kızım biraz ciddi ol” uyarıları almadık mı sıkça? Hem biz acıları sevinçlerinin önünde giden bir milletiz. Belki de bu yüzden bu tür eğlence/show programları hep yabancıların elinden çıkıyor. Sonra telif hakkı ödeterek bize satıyorlar. Ama biz de güzel kopya(!) ediyoruz.
Bu akşam kim kazanırsa kazansın hak etmeyen olmayacaktı. Son12’ye kalanların hepsi çok iyiydi. Ben içlerinden 2 tanesine ayrı sempati duyuyordum. Biri Michael Jackson’u süper iyi taklit eden 13 yaşındaki Kaan Baybağ’dı diğeri de “Popping”ci (bunun da bir tür dans çeşidi olduğunu bu yarışma sayesinde öğrendim) iki sempatik genç Bilal ve Uğur…
Bilal ve Uğur ikilisi kazandı. Her defasında gösterilerini izlerken “keşke bitmese… biraz daha sürse” dedim. Ve ilk defa bir yarışma beni bu kadar oyaladı ve heyecanlandırdı. Hatta ilk kez SMS bile yolladım bir yarışma uğruna… Hem de yukarıda saydığım her iki yarışmacı adına da yolladım. Kaan’ın birkaç hafta evvel bir gösteriden sonra konuşmaya çalışırken kekelemesi üzerine kendisine mikrofon uzatan genç kızın ona “heyecanlanma, sakin ol” demesine karşılık  kendisini zor zar da olsa toplayıp “Yok! Ben her zaman kekeliyorum” demesini unutamıyorum mesela… Onun o saflığı ve müthiş samimiyeti karşısında gözlerim dolmuştu. Yaşlanıyorum besbelli.
Acun, yine herkesin ilgisini çeken bir yapıma imza atmış oldu. Bravo! Her yeni programında daha çok sempati duyuyorum ona da; çünkü son yıllarda hızla zenginleşmesine ve ünlenmesine rağmen tevazudan ve doğallıktan asla ödün vermiyor ki, sırf bu yönüyle bile takdiri hak ediyor bence. Show işinin kameralar karşısında yavşamaya gerek olmadan da gayet güzel yapılabileceğini gösteriyor tüm Türkiye’ye.
Belki bu yarışmada bir tek şeyi eleştirmek lazım: O da, aylar süren seçmelerden sonra, önce yarı finale sonra finale kalan 12 yarışmacı içinden sadece birisinin tüm ödülü tek başına alıyor olması. Yani, yarışmanın ödülü olan 500,000 TL pek âlâ ilk üç sırayı alanlar arasında da paylaştırılabilirdi. Ne bileyim, birinciye 250,000 ikinciye 150,000 üçüncüye 100,000 TL ödül verilse 500,000 TL’nin yarışma boyunca yankısı yine olurdu ama aynı zamanda da adil bir dağılım sağlanmış olurdu gibime geliyor.  Çünkü bu yarışmaya duyulan ilginin yüksekliğinin (hem izleyici hem de yarışmacı açısından) birinci olacak kişinin tek başına alacağı paranın çokluğundan kaynaklandığını sanmıyorum.
Neyse, başta da dediğim gibi, onlar yarıştı ben heyecanlandım… Haftalardır her Pazar bu yarışmayı izlerken en sık kullandığım ve artık kızlarımın duydukça “Ay! Anladık babaaa!” dediği cümlem şuydu:
“ Vay be ! Ne yetenekler varmış bizde de…”
Mevlana hem anlamış hem de (çok güzel) anlatmış…
Bu sözler üzerine söz konmamalı; direkt Mevlana’ya bırakıyorum meydanı.
Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum.
Işığı gördüm, korktum. Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi…
Ağladım.
Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.
Zamanı öğrendim. Yarıştım onunla…
Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim…
İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu…
Sonra da her insanin içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
Sevmeyi öğrendim. Sonra güvenmeyi…
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.
İnsan tenini öğrendim. Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu…
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.
Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.
Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.
Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra…
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana…
Gitmeyi öğrendim. Sonra dayanamayıp dönmeyi…
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi…
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta…
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asil yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine vardım.
Düşünmeyi öğrendim. Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.
Namusun önemini öğrendim evde…
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.
Gerçeği öğrendim bir gün… Ve gerçeğin acı olduğunu…
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da “lezzet” kattığını öğrendim.
Her canlının ölümü tadacağını,
ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.
Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim.
Olur ya… Kalp durur … Akıl unutur…
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur…
Canım, Yurdum İnsanı…
Hafta bitiyor, gülerek en azından gülümseyerek girelim haftasonuna…
Sizi bilmem ama bir de bu gülümsemenin sebebi  “bizim insanımız” olunca, inanın ben iyice mest oluyorum. Çünkü bir şekilde hayata daha olumlu bakmama vesile oluyor. Çevremizde bizim gibi olmayan ve  çoğu zaman davranışlarından, yaşam tarzından dolayı ”kro” kategorisine koyup “öteki”leştirdiğimiz insanlara daha sevecen gözlerle bakabiliyorum. Kimine safığından dolayı sarılasım bile geliyor.
Bir süre önce bir arkadaşım, sonunda Metin Özgül imzası olan, anlattıklarından da doktor olduğu anlaşılan gerçekten de yaşanmış olacağına inandığım birkaç “fıkra gibi” olayı bir mail ile bana yollamıştı. Aşağıya aynen aktarıyorum.

Sınav Soruları :
Temizlikçi bir kadın dışardan ilkokul diploması almak için sınava girer. Tabiat bilgisi soruları ve verdiği cevaplar şöyle:
 -Mide ne iş yapar?
 -Sindirim yapar, yediklerimizi öğütür.
-’Akciğer ne iş yapar?’
-Nefes aldırır, bizi yaşatır.
-Kalp ne iş yapar?
-Dolaşım yapar.
-Beyin ne iş yapar?
-Bizim apartmanda kapıcılık yapar. 

Bot Ne Kadar?
Bir abimiz koyu kahverengi deri, yarım botu alıp kasaya yanaşıyor. Kasadaki kız botları poşete koyarken, abimiz soruyor:
- 43 lira değil mi?…
Kasiyer kız “Ne münasebet!” der gibi bakıyor ve ‘Bunlar orijinal deri… İndirimli fiyatı 180 lira, beyefendi!’ diyor.
Abimizin son cümlesi, kızcağızın “kopma” anına denk geliyor;
-Olur mu hanımefendi, altında “Size 43″ yazıyor…   
 Nataşa
İzmir’de 15 yıl kadar oluyor, maçta yanıma süzme Karadenizli müthiş çenebaz bir vatandaşımız düştü. Günün olayı idi Nataşa konusu. Yanımdaki Karadenizli evliydi ve belli ki onun da ilgisi vardı Nataşalara…
Suçluluk duyup duymadığını merak ettiğim için dayanamadım sordum:
“Karınızı aldatmak nasıl bir duygu?”
Verdiği cevap şu oldu:
 - Onlar da “kariyiz” diye yıllarca bizi aldatmişlardur daaa!   

Ne Doktormuş be!
Yıllar önce bir Karadeniz kasabasında görev yaparken, kansızlık nedeniyle başvuran bir hastamı muayene ediyordum. ‘Konjonktiva’ dediğimiz alt göz kapağının içine bakarken, bir yandan da,  “Amca, sende basur mu var?” diye sordum. Çünkü kansızlığın sebeplerinden biridir ve Karadeniz’de bu duruma sık sık rastlanır.
Amcanın dışarı çıkarken yanındaki arkadaşına söylediğini hâlâ hatırlarım:
“Ne doktormuş be, helal olsun..! Gözümden baktı, …ötümdekini gördü..!”   
Hepinize şimdiden iyi haftasonları…
Facebook’ta Grup Konusunun “Book”unu Çıkaranlar…
Başlık biraz eleştirel olduysa da bu konu eğlenceli bir konu aslında.
Dün bir arkadaşımdan gelen mail’de Facebook’ta kurulan ilginç isimli gruplardan bir demet yer alıyordu. Bazılarını kontrol ettim gerçekten de böyle gruplar var. Hatta üye sayısı binli rakamlara ulaşanlar var! Kıskandım doğrusu, çünkü mesela benim oluşturduğum  ”Plaza İnsanları” adlı grubun topu topu 52 üyesi var.     
Neticede, Facebook sosyal bir paylaşım ağıysa ve insanlar eğlenceyi de paylaşabliyorlarsa bu gayet hoş bir şey. Beni bir tek rahatsız eden, çocuklarımızın, gençlerin yan sokakta ya da karşı binada veya aynı sitede oturan arkadaşlarıyla da sohbeti facebook gibi ortamlar üzerinden yapar olmaları.
Yani buluşmak, şöyle güzel bir havada bir bankta oturup sohbet etmek ya da yarım saat birlikte yürürken laflamak varken iki büklüm olup bilgisayarların karşısına geçiyor saatlerce orada klik-klak tuş sesleri içerisinde yazışarak sohbet ediyoruz. Diyeceksiniz ki, “böylesi daha avantajlı çünkü aynı anda bir sürü arkadaşla birden sohbet ediyor oluyoruz”. O zaman da İngilizlerin “not the quantity, but the quality…” sözü geliyor aklıma.
Neyse, güya gruplardan bazı komik örnekleri buraya aktarıp eğlenecektik; işi milyonlarca insanın benimsediği bir sistemi irdelemeye dönüştürdüm ki, asıl komik(!) duruma düşen ben oluyorum.
Bu arada, tesadüf o ki, az  önce “günün haberi”olarak ne seçeyim diye gazetelerden birinde göz gezdirirken facebook’la ilgili bir habere rastladım. Piyasaya borcu olan kişiler alacaklının avukatlarından kaçmak için adres ve telefon değişikliği yapıyolarmış; ama Facebook’ta nasıl olsa sanal ortam diye buna gerek görmüyorlarmış. Bazı avukatlar da takma kadın isimleriyle Facebook’a üye olup bu borçlularla temasa geçip muhabbete başlıyorlarmış, arkadaşlık falan teklif edip sonunda buluşmaya ikna edince de yakalayıp tahsilat konusunu hallediyorlarmış! Vallahi ne diyeyim! Pes yani!

Evet konumuza geri dönelim. Facebook’taki gruplardan bazı örnekler:
“Gökten Meg Ryan yağsa bize Er Ryan düşer onu da kurtarırlar” diyenler grubu
“Sevgilim için dünyayı, Galatasaray için sevgilimi yakarım” grubu
“Dr. Oetker doçent olsun” diyenler grubu
“Emolara özel lise açılsın adı da Emomatip olsun” diyenler grubu (“Emo”dan kasıt nedir? Anlamadım)
United States of Malatya grubu
Caps Lock TUŞUN AÇIK KALMIŞ YAVRUM. BÜYÜK KONUŞUYORSUN grubu
Durduk yere bir milyon kişi olalım grubu
Çölde su arasam ütü bulurum, Voltranı oluştursak g..ü olurum grubu (yaratıcı pesimizm!)   
“TRT 6 varsa, tüm Trakyalılar olarak TRT3-5 (üj-bej) istiyoruz” grubu
“Guiza’yı düğünümde bile oynatmam” grubu
Profilinize bakarken amuda kalkanları görün (bunu da anlamadım) grubu
 Pamuktan Prenses mi olur? Prenses dediğin taş gibi olur (Bu süper bir grupmuş, buna ben de üye olabilirm!) 
Küçükken kol ve bacaklarını açarak kapıya tırmanmış  çocuklar grubu

“Türkiye Malezya olmasın, Ukrayna olsun” diyenler grubu (Yesss !) 
“Bir otobüsü kaçırınca gurur yapıp arkasından koşmayanlar” grubu
Bizi Chernobil değil Trabzonspor kanser etti” diyenler grubu
Erkeklerin Y kromozomu yalandan gelir grubu  (Bu da süpermiş !)
“Çirkin kızlarla evlenmeyin, nesilleri tükensin!” diyenler grubu
Sünnette akan kanların hesabı sorulacak 
“Forward” mailleri 20 kişiye atmayıp yine de hayatta kalanlar gurubu
Obsesif Kompulsif Bozuklukları olanları sevenler ve koruyanlar derneği
Sana değer verip aşkı bulacağıma X’e değer verip Y’yi bulurum grubu
Türban serbest olursa, başına iç çamaşırı giyecek üniversite öğrencileri grubu
Ne insanlar tanıdım ev telefonumu arayıp “nerdesin?” diyen!
Aşk bir sabunsa köpürt beni Hayriye grubu
“Çirkin kadın vardır, midesiz erkek çoktur, Vodkanın suçu yoktur” grubu (süper!)
NuRi Alço Kadın Sığınma Evi Açılsın isteyenler grubu
“Türkiye’de 1 erkeğe 3 kadın düşüyormuş; hakkımı kim yiyorsa haram zıkkım olsun” diyenler gurubu
 Ve tanrı kroyu yarattı grubu
“Kopya alan memnun, kopya veren memnun, asistana ne oluyor ki?” grubu
Eskişehir ayazını en az dört yıl çekenler grubu
Nasreddin Hoca’nın eşeği, Noel Baba’nın geyiğine karşı grubu
Suyu israf eteyelim, gelin sek içelim grubu 
Üç kuruşluk insanlara beş kuruşluk değer verip pişman olanlar grubu (Ahh ah!)
“Çiko artık ağlamasın” grubu (Çiko kim?)
Facebook’ta ebesinin amcasının oğlunu bulanlar grubu
Facebook’ta ilkokul arkadaşını bulup evrim teorisine inanmaya başlayanlar grubu
Tüm kaşarlar eriyecekse küresel ısınmaya “evet” diyenler grubu
Bizim köyde ebe yok; hepimiz FIRLAMA çıkmışız grubu
Her Anadolu Üniversitesi’ nde okuyanı açıköğretimli sananlara uyuz olanlar grubu

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Hergün biraz daha fazla Toyota sevgisi... <3
    • JDM TÜRK
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 6 kere teşekkür edildi
Ynt: Ynt: Fıkralar & Karikatürler
« Yanıtla #1270 : Mart 28, 2010, 19:07:25 »
Çok güzelmiş , Bazılarının Cehaleti gerçekten insanı çok şaşırtıyor , bide bu insanlara toplumda verilen değeri düşününce üzülüyorum... :(


sayın cevizkabuğu :)

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Ynt: Fıkralar & Karikatürler
« Yanıtla #1271 : Mart 28, 2010, 19:24:07 »
SİNAN ÇETİN
Yani şimdi sizin annenizin bütün evliliklerinden elde ettiği toplam çocuk sayısı kaç? (Film Gibi programında konuğa soruyor) 


Ben en çok buna güldüm ama yaa :rofl:

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Araç: Başka Marka
  • Kan Grubu: ---
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Ynt: Fıkralar & Karikatürler
« Yanıtla #1272 : Mart 28, 2010, 19:54:17 »
Ümit kardeş, sen bu konuları birkaç parçaya bölsen, birkaç saat araysa yayımlasan olmaz mı? Okumaya dün başlamıştım yeni bitti :D
Denizlerin deryaların benki taşkın delisi
Ehli gönül muhabbetin benki şaşkın delisi
Benki kelamın yolcusu benki aşkın delisi
Beni benden alan almış kula mihnet eylemem

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Ynt: Fıkralar & Karikatürler
« Yanıtla #1273 : Mart 28, 2010, 20:16:43 »
Ağam onuda akıl ettim ama bikerette elden çıksın üşenmeyeyim dedim :D

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Araç: Başka Marka
  • Kan Grubu: ---
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Ynt: Fıkralar & Karikatürler
« Yanıtla #1274 : Mart 28, 2010, 20:40:22 »
Ağam onuda akıl ettim ama bikerette elden çıksın üşenmeyeyim dedim :D

:D
Denizlerin deryaların benki taşkın delisi
Ehli gönül muhabbetin benki şaşkın delisi
Benki kelamın yolcusu benki aşkın delisi
Beni benden alan almış kula mihnet eylemem

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Eski Toprak Toyotacı
  • *****
  • Achtung! Adolf Hakkı ohne Toyota Yaris Twin-Turbo
  • Araç: ---
  • Kan Grubu: B+
  • 17 kere teşekkür etti
  • 41 kere teşekkür edildi
Ynt: Ynt: Fıkralar & Karikatürler
« Yanıtla #1275 : Mart 29, 2010, 08:59:01 »

 TANSU ÇİLLER
 Belediye Zabıtalarına sesleniyor: “M e r h a b a  A s k e r!”
 
REHA MUHTAR
 Reha Muhtar telefondaki adama fırça atıyor!
- Bütün bunları nasıl yaptın ha? cevap ver?
- Bakın efendim şöyle izah edeyim…
- Sus konuşma, hala utanmadan izah ediyorsun.. cevap versene?!
- ……?
 

HİLAL CEBECİ
Sunucu: Hilal Hanım takip mesafesi nedir?
Cebeci: Takip mesafesi, mesela ben şu anda 40 km hızla gidiyorum ya, önümdeki araçla aramdaki mesafe de 40 kilometre olmalıdır.
Sunucu: Ama Hilal Hanım, bu durumda İstanbul-Ankara yolunda sadece 13 araç olabilir


Emrah:
Mozart dinlemiyorum ama Türkiye’ye gelirse konserine mutlaka giderim.
Asena:
Salak olabilirim ama aptal asla!
Nihat Doğan:
Atatürk ne demiş? Yurtta sulh barışta sulh.
Serap Ezgü:
Oğlunuz oğlan mı? (Program katılan konuğuna soruyor!)

:rofl:
Folgsamkeit macht frei...

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Ynt: Fıkralar & Karikatürler
« Yanıtla #1276 : Mart 29, 2010, 13:44:11 »
:rofl:
Başkanım bi soluk al basma kahkayayı :D

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Eski Toprak Toyotacı
  • *****
  • Achtung! Adolf Hakkı ohne Toyota Yaris Twin-Turbo
  • Araç: ---
  • Kan Grubu: B+
  • 17 kere teşekkür etti
  • 41 kere teşekkür edildi
Ynt: Ynt: Fıkralar & Karikatürler
« Yanıtla #1277 : Mart 29, 2010, 13:53:57 »
Başkanım bi soluk al basma kahkayayı :D

Ümit'im bunlar adamı öldürür ya :D
Folgsamkeit macht frei...

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Hiperaktif Toyotacı
  • ***
  • Araç: Başka Marka
  • Kan Grubu: A+
  • Kilometre: 180
  • Model Yılı: '14
  • 175 kere teşekkür etti
  • 129 kere teşekkür edildi
Ynt: Ynt: Fıkralar & Karikatürler
« Yanıtla #1278 : Mart 29, 2010, 16:28:20 »
Dünyaca ünlü İtalyan müzisyen Toscanini'ye bir dost meclisinde kaç lisan bildiğini soruyorlar.
Toscanini "Ana dilimden başka üç lisan daha bilirim!.." diye yanıtlayıp, devam ediyor sözlerine; "Güzel bir kadınla Fransızca, birisini korkutmak istersem Almanca, iş ilişkilerimi halletmek için ise İngilizce konuşurum!?.."
Soruyorlar; "Peki, ya anadiliniz İtalyancayı!?..
Ünlü orkestra şefi gülerek yanıtlıyor:
"Tabii, elbette İtalyanca da konuşurum!.. Ama sabahları tıraş olurken, yüzümü kesince.."
*************************************************************************************************
Temel ile İdris interneti karıştırırken Victoria's Secret sitesine girmişler. Bakmışlar, fıstık gibi kızlar, hepsi birbirinden alımlı, çıldırtıcı iç çamaşırları içinde, yarı çıplak poz veriyorlar. Üstelik altlarında yazan fiyatları da sudan ucuz, 20 dolar, 30 dolar... Olur mu olur?. Temel ile İdris birer tane ısmarlamış, beklemeye başlamışlar. Aradan iki ay geçmiş, Temel hâlâ internetten sipariş ettiği kızı bekliyor.. Yolda İdris'e rastlayınca sızlanmış.. "Yahu paralar boşa mı gitti, nedir, benimki yok meydanda, seninki geldi mi?" İdris "Valla" demiş, "Benimki geçen gün donunu yolladı. Kendisi de bugün yarın gelir, herhalde!..

İYİ şoför, herhangi bir durumda, iki şoförden birinin durması, ya da yavaşlaması gerekiyorsa, 'Hak, kural' falan demeden, ilk davranan, arabasının kaderini başkasına bırakmayandır.

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Eski Toprak Toyotacı
  • *****
  • Achtung! Adolf Hakkı ohne Toyota Yaris Twin-Turbo
  • Araç: ---
  • Kan Grubu: B+
  • 17 kere teşekkür etti
  • 41 kere teşekkür edildi
Ynt: Ynt: Fıkralar & Karikatürler
« Yanıtla #1279 : Mart 29, 2010, 16:40:44 »
:alkis:
Folgsamkeit macht frei...