0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
Eskiden bir ihale mi yapılacak devlet, bütçesine az bir ödenek koyar o işle ilgili ihaleye çıkılırdı. 1 milyar Tl ye mal olacak iş için ihale yapılır. Kazanan firma işe başlardı ancak bütçede işi bitirecek para olmadığı için iş süresi uzar, bu süreçte her sene bütçeye az para konulup firma hakedişi şişirip bütçeden parayı alır. Sonra iş bir sonra ki seneye kalır. Sonra devletin para vermediğini bahane edip yeniden değerleme ister ve 1 milyara mal olacak iş 10 sene de biter 10 milyar devletin cebinden para çıkardı. Burada paranın bir kısmı işe giderken bir kısmı firma ve işini kotaran devlet görevlilerince bölüşülürdü. Sonra götürü usulü çıktı. Bu nasıl oluyordu. Devlet yapacağı işin o yıl ihtiyacı olan parayı bütçeye koydu. İhaleyi götürü usulü ile yani tüm maliyetler dahil en uygun fiyatı veren firmaya veriyordu. Para cepte olduğu için iş çabuk bitiyordu. Ancak bunda ki sorun da 1 milyara yapılacak iş şişirilip 3 milyara ihale edilip 2.5 milyara firmaya veriliyor. Firma 1 milyara işi bitirip kalan parayı kendi ve devlet görevlileri ile kırışıyordu. (Burada dürüst işini doğru yapan firma ve devlet görevlilerini ayrı tutarım)Bu iki ihale yönteminde devlet parayı nereden bulurdu. IMF ve Dünya Bankasından kredi alır. Sonra toplanan vergilerle o kredileri ödemeye çalışılırdı. Sanırım Özal hükümeti zamanı icad edilen yap işlet devret (YİP) modeli bu dönemde de kullanılmaya başlandı. Bu yöntem güzeldi. Devletin cebinden bir kuruş (teoride) para cıkmıyor. Yüklenici firma kredisini dünya bankası veya çeşitli ülke bankalarından temin eder, yada uluslararası firmayı kendine ortak yaparak finansmanını sağlayıp, işi en kısa sürede bitirerek işletmeye açar ve para kazanıp maliyeti çıkartır. Süresi dolunca da devlete yaptığı işi devreder. YİP'te de fesat nasıl olur. Maliyet yüksek gösterilir. Olmayan işler varmış gibi ihale edilir. Sonra firma para kazanır devlet görevlisi kazanır. Devlet bütçesinden para çıkmamış olur ve vatandaş hariç herkes mutlu olur. Son zamanlarda yapılan köprü, otoyol, hes, termik, nükler santraller ve havaalanı ihaleleri de YİP yöntemi ile yapılıyor ancak bir farkla. Oda garanti verilmesi. Yani otoyol ve köprülerden araç geçiş garantisi, şehir hastanesine hasta garantisi, elektrik üretene ürettiği elektriği satma garantisi havaalanına yolcu garantisi gibi.Eee garanti olmazsa firma işe nasıl girişsin. Oda kendisini sağlama alacak. Tabi ki firma kendisini riske etmemeli. Ancak burada işin içine yine yiyici firma ve devlet görevlileri giriyor. Kütahya'ya havaalını yapıp yıllık Kütahya nüfüsü kadar yolcu garantisi veriliyor. Yada bayramda bedavayken bile 30 bin aracın geçtiği yola 40 bin (rakamlar hayali yazılmıştır) günlük garanti verilirse paralı olduğunda hele ki yüksek ücretle olduğunda 10 bin aracın bile geçmeyeceğini ihaleyi yapan da alan da, yoldan geçen de, geçmeyen de biliyor. Burada sorun nasıl olsa vergi toplanıyor devlet öder. Ne kadar az kullanılırsa o kadar az yıpranır bakım maliyeti azalır. Diye düşünem yüklenici firma ve devlet görevlilerinin aç gözlülüğünden kaynaklıdır. Bu yazdıklarımı yanlış anlamayın. Devlet kendisi bir iş yapmaz sonuçta bu işleri yapan hükümetlerdir ama hükümetlerin altında genel müdürlükler var. İşlerin çoğu oralarda döner oralarda kotarılır. Sizin o televizyonlarda seyrettiğiniz açık ihaleler göz boyamadır. İşi kimin alacağı önceden yapılan toplantıda belirlenmiştir. A firması yerine ihale B firmasına verilse bile işi taşeron olarak A firması yapar. Ülkemizin Havaalanına, otoyollara, köprülere ihtiyacı var mı?, var. Ama keşke bunlar adilane yapılsa. Yetim hakkı yenmeden yapılsa. Bizde atasözü olmuş "Devlet malı deniz, yemeyen domuz". sözü tüm kamu kuruluşlarında ki (dürüst memurları tenzih ederi) aç gözlüler tarafından sistematik bir şekilde uygulanır. Hükümet değişse de sistem değişmez. İşin başına geçen kim olursa olsun. Az bir dürüstlüğü, Allah korkusu yoksa hemen ata sözünü uygulamaya başlar.Bugün bakın bakalım genel müdür maaşı ile müsteşar maaşı ile veya bakan maaşı ile Ankara Çukurambar'da, Çayyolu'nda villa almak için kaç yıl yemeden içmeden çalışması lazım. İnşallah sözlerim yanlış anlaşılmaz. Siyasete çekilmez. Sonuçta işin yapılmasını kim sağlıyorsa o işin doğru olması ve zararı ile de sorumlu olmalı. Zarar etmemesi için gerekli önlemleri almalı.
Hanı derler ta bekara eş boşamak kolaydır. Kendi dönemlerinde hiçbirşey yapmadıkları gibi ülkeyi büyük ekonomik krize sokan kişileri burada referans göstermeyin. Zamanında bolu dağı tünelini bile bitirememiş kişiler daha ucuza köprüyü yaptiracakmış. Yaptirsalardi kim tuttu onları.Ayrıca o zaman eski bakanın dediğine göre yol bursaya kadar bile değilmiş şu an bu yol izmire kadar yapılıyor. Onun maliyetinin de bir kısmı köprüye yansıyor.
Bakın kimsenin görüşüne ve düşüncelerine yanlış diyemem. Ancak hatalı ve eksik. Eskiler çaldı simdikilerde çalıyor demek bunca yapılan hizmete hakarettir. Eski bakan bir çok işi başlatmış demek bile taraflı yaklaşımdır. Neyi başlattılar bu millete ne kadar yük bıraktılar herkes biliyor. Marmaray içinde projeyi başlatan onlardı denir ama birseyi düşünen ama hiçbirşey yapmayan değil yapan övülür. Tekrar söylüyorum bu ihalede eksik ve hatalı şeyler vardır. Ancak çalma rant adam kayırma değil o güne kadar doların yatay seyir izlemesi ile ve kredinin önemli bölümünün yurt dışından olacak olması sebebiyle dolar üzerinden sözleşme yapılması bu sözleşmenin hatasıdır. Ancak 2013 e kadar artmayan dolarında hangi olaylar ile arttığını da vatandaşlar biliyor. Son olarak otoyol ve köprü ayrı ihale edilmedi. Hepsi bir bütün ve dediğim gibi toplam maliyet toplam getiri hesabı yapılarak ihale edildi. Insanımız 30 yıl önce yapılmış ve maliyetinin çok çok üstünde getiri elde edilmiş köprü ve otoyollardan halen ücret alındığı için o ücretle mevcut ücret karşılaştırılınca arada afaki farklar çıkıyor.