Geçen hafta sonu eşimle bir kaçamak yaparak, Adana'ya arkadaşlarımızın yanına gittik.
kahvaltı, hoş beş muhabbet falan derken hadi çıkıp gezelim dedik.
Adananın eski çarşıları, saat kulesi, barajdı derken hava kararmaya başladı.
Caddelerde gezerken gözüme haşlanmış mısır arabasına benzer tezgahlarda birşeyler satıldığını gördüm.
Millet başında habire birşeyler yiyip duruyor.
Amcam kazana daldırıyor birşeyler çıkartıyor ama ne olduğunu anlayamadım.
Gurmeliğim yoktur ama cidden pisboğazın önde gideniyimdir.
Az yerim, ama ne bulursa mideye indiren bir tipimdir. Hijyen ise bana yabancı bir kelime.
Arkadaşa döndüm ve dedim ki:
- Yaa hacı bu nedir ?
- Şırdan o hacı, Adana'ya mahsus.
- Şırdan ne oğlum, nedir bunun olayı?
- Hacı şimdi şırdan, hayvanın midesini bağırsağa bağlayan bir aparat
- Yapma yaa, MAF sensörü gibi mi?
- MAF sensörü ne lan?
- Boşver, uzun hikaye

)) devam et sen
- İşte bu aparatı alıp içine baharatlı pilav dolduruyorlar, bunu kazanda haşlıyorlar, oluyor sana şırdan, sonra hoooppp mideye...

))
- Oooo baba ben bunu yerim:)))
Tabii bütün iştahımı şırdana odaklamışken yanımdan bir ses geldi:
-Hayır yiyemezsin

Tabii ki bizim hatun....
-Yaa hayatım şimdi taa Adana'lara gelip de bu şırdanı yemeden dönmek olur mu, döverler adamı?
- Hayır Ender, sakın yiyeyim deme, o iğrenç şeyi nasıl yemeyi düşünürsün, şuna baksana ıyyykkk(((
-Yaa hayatım..ama...
-Yersen sakın yanıma yaklaşma bir daha
Tabii ben hatunu dinlemedim ve şırdanları mideye indirmeye başladım.
Bir an hanımla göz göze geldik, bakışlarından büyük bir soğuk savaşa hazırlanmam gerektiğini hemen anladım tabii.
Son olarak bana bir "hayvansın Ender" bakışı attı.
O gün kanepede yattım, eve geldik havlumuzu falan ayırdık, aynı bardaktan su içmiyoruz,kanepede yatmaya devam ediyoruz.
Evde karantina hayatı yaşıyorum.
Hatun o gündür konuşmuyor benle. Fırsattan istifade iki gündür de işkembe çorbası içiyorum mis gibi.
Ama yarın hamama gidip bu işe bir son vermem lazım.