Öncelikle şunu baştan söyleyeyim, Allah kimseye böyle bir tecrübe yaşatmasın.
Bir başka söylemek istediğim de şu, şöyle;
- Alo, Nalan ben bu akşam geç geleceğim, sen ye yemeğini yat, beni bekleme.
- Tamam, hayatım.
İşte bu diyaloğun geçtiği evliliklere hayranım, şu cümleyi kurup, karşısında bu cevabı alabilen erkeklere de gıpta ile bakıyorum. Nasıl başarıyorsunuz, nasıl becerdiniz şu ortamı kurmayı arkadaş? bilen varsa anlatsın, ona ömür boyu dua edeyim.
Peki bende durum nasıl? Şöyle;
Telefonu açmadan önce 5 dk boyunca neler söyleneceğini kafamda kafamda oluşturduktan sonra,
-Alo, merhaba hayatım nasılsın? hehehe.....
-İyiyim sen?
- Ben de iyiyim, çalışıyorum işte.
-........vs
-........

-Şey,mmm, sana ne diycem!!!
-Ne ?
-Hani, benim üniversiteden arkadaşım Levent var ya?
-Eeeee ?
-İstanbul'a gelmiş de, akşam onunla bir buluşayım diyorum, kahve, çay falan..
-Karar vermişsin zaten, gitme desem gitmiycek misin yani?
-Yaa niye öyle diyorsun, söylüyorum işte.
-Git tabii, arkadaşın önemli, ben akşam evde otururum böyle yalnız başıma!!!
-Yaa her zaman olan birşey değil, biliyorsun.....
-Git sen, eğlenmene bak, ben nasıl olsa beklerim evde....
-........
-....................

!!
Telefonlar kapanır.
Hal böyle olunca, çoğu zaman hayat kurtaran pembe yalanlar en sadık dostlarım haline geldi tabii ki. Pembe yalan diyorum başka birşey demiyorum, geceleri pembe yalanlar sayıklıyorum, çok mutluyum. O gergin, soğuk, ve 10 defa yaşasan adamı kanser edebilecek telefon izahatlarından kurtulmuştum. Deniz, güneş, vapurlar, martılar ....hayat çok güzel olmaya başlamıştı benim için.
Herşey çok güzel giderken, pembe yalanlarımla olan mutluluğum geçen hafta büyük bir darbe aldı. Olaylar şöyle gelişti;
-Alo, hayatım ben bugün işyerinden biraz geç çıkıcam, çok işim var bitirmem lazım.
-Hmm, tamam. Çok geç kalır mısın? yemeğe bekleyeyim mi seni?
-Yok bekleme, ben gelince yerim birşeyler.
-Tamam. hadi kolay gelsin o zaman, görüşürüz.
-Görüşürüz, bye.
Tabii ben bu konuşmayı yaparken, bir yandan da arabamı kahvenin önüne park ediyordum. Pembe yalanım beni bir kez daha gereksiz konuşmalardan kurtarmıştı, ağzım kulaklarımda gülüyorum. Kahveden içeri girdim, arkadaşlara selam verdim, kısa bir sohbetten sonra büyük bir rahatlıkla okey masasına oturdum. Zaman nasıl geçiyor anlamıyorum. Sonra bir ara telefonum çaldı, baktım bizim hatun arıyor. Hemen telefonu sessize alıp kahveden dışarı çıktım. Telefonu açıp konuşmaya başladık;
- Efendim canım ?
- Ender, çalışıyor musun? çıkmadın mı hala?
- Eee, şey, işyerindeyim daha, ne oldu ?
- Ben de senin işyerinin oralardayım da...
- Ne ? nasıl ? nerede?
- Yolun karşısındayım hayatım, bak el sallıyorum sana))))
Kafamı kaldırmamla, hatunla yüz yüze gelmem bir oldu. Gülsem mi, ağlasam mı, kaçsam mı bilemedim. Üç beş saniye kaldım öyle, mavi ekran verdim.
Hemen içeri koşup, arkadaşlara acil çıkmam lazım diyerek vedalaştım. Hiç birşey konuşmadan eve geldik. Bu akşam burdan sağ çıkamam herhalde diye kafamda düşünüyorum. Hanıma, sen gelmeden az önce gelmiştim, arkadaşlara bir görünüp hemen geliyordum zaten diye yaptığım açıklamaların zerre tesiri olmadı elbette. Hatun beni sabaha kadar laflarıyla dövdü, bir süre sonra söylediklerini de duymuyordum zaten. Narkoz yemiş gibi bakıyordum. Sonra bizimki, sanırım konuşmaktan yoruldu ve gidip yattı. Yatmaya giderken, en son "Allah belanı versin" gibi bir laf söylediğini hayal meyal hatırlıyorum. Bitirici vuruşu öyle yapmıştı. Bir kaç dakika öylece oturduktan sonra, kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Aynaya bakarken aklıma çılgın bir intikam fikri geldi, gözlerim bir anda haince gülmeye başladı.
Mutfağa gidip bir bardak su içtim, sonra bardağı tekrar doldurdum ve hanımın yanına sessizce yaklaşarak kulağına su döktüm. Yataktan zıplayarak kalkan hanım, peşime düştü ama ben çoktan kaçıp kendimi oturma odasına kilitlemiştim bile, sonra derin uykuya ve rüyalara daldım.