Bence trafik, bir ülkenin sosyal durumunun bir aynasıdır. Sosyo, yani toplum ne kadar düzgünse, trafik de o kadar düzgündür. Trafiği düzeltmeden bir toplumu düzeltmenin de olanağı yoktur.
Neden? Çünkü bizi hayvanlardan ayıran en önemli özelliklerden birisi, topluluklar halinde yaşamamızdır. Topluluk halinde yaşamanın da birtakım kuralları olması gerekir, çünkü iki birey(*) yanyana geldiği zaman dahi, bireysel menfaatler arasında zaman zaman ortaya çıkan çelişkileri bir düzen içinde halledebilmek için, birtakım kıstaslar getirmek, birtakım kurallar koymak şarttır.
Trafik, herkesin sabahtan akşama kadar içinde olduğu, istese de istemese de katlanmak zorunda olduğu bir kurallar topluluğudur. Herhangi bir toplum, ister düzenli olsun, isterse düzensiz olsun, mutlaka trafik kurallarına sahiptir. Fakat bu kurallara uyulup uyulmadığı, o toplumun düzenlilik katsayısına göre değişir.
Arada sırada internette bazı filmler dolaşır. Mesela Tayland'da bir kavşak. Işık yanar yanmaz kavşağın neredeyse dört bir yanından otomobiller, kamyonlari bisikletler, motorsikletler, el arabaları, aklınıza ne gelirse her şey hücum eder, itişirler, kakışırlar, sonunda gidecekleri yöne gitmeyi başarırlar. Biz de bakar güleriz.
Avrupa ülkelerinden gelenler de bize bakıp aynı şekilde gülerler. Kırmızıda geçme, sarıda frene değil de gaza basma, girilmez sokağa girip de ikaz edene abi az ileride bir yere gidiyorum diye mazeret beyan etme, kaldırıma park edip yayaları sokağa inmek zorunda bırakma, daha ne bileyim, aklınıza ne gelirse bizde de vardır.
Hepsinin de bir mazereti vardır ha! Çok sıkıştırırsanız efelenirler. Biraz daha sıkıştırırsanız saldırırlar. Çoğunun yanında bir tornavida veya bir sopa bulunur. Zaten büyük kısmı yanlarında bir veya birkaç arkadaşı varken aslan kesilir, tek başlarına olduklarında susup gider, yanlarına bir güruh toplayıp geri döner.
Her neyse, bence bir ülkede düzen sağlamak için ilk yapılması gereken şey, o ülkede trafik kurallarına uyulmasını sağlamaktır. Her gün iç içe oldukları kuralları çiğneyip de ceza görmeyen insanların bir sonraki adımda daha temel birtakım kuralları çiğneme denemelerine girişmesini engelleyemezsiniz. İş giderek büyür, sonunda insanlar yasayı bilse dahi 'bence bu yasa olmamalıydı' diye kendilerini savunarak o yasayı çiğnemeye başlarlar.
Bu alanda öyle dejenere olmuş bir haldeyiz ki, büyük bir çoğunluk trafik yasasının adından başka bir şeyi duymamış, trafik yönetmeliğini (at yarışı tahminlerinden veya maç yorumlarından) uzun olduğu için okumamış, okusa da anlamamış, anlasa da işine gelmemiş durumda. Yahu yönetmelikte şöyle yazıyor dediğiniz zaman "ama" ile başlayan bir sürü saçmalığı art arda sıralamaktan çekinmiyor. Yahu, eskiden, benim gençliğimde, insanlar hiç olmazsa utanırlardı böyle durumlarda. Düzeni bozdukları için azarlandıkları zaman başlarını öne eğip susarlardı. Artık devir değişti. Artık bırakın azarlamayı, gereksiz bir nezaketle ikaz ettiğiniz zaman dahi şiddete kadar ulaşan bir tepki ile karşılaşıyorsunuz. İşin kötüsü, vatandaş kendisini gerçekten haklı zannediyor. Kurala uymamayı kendisine bahşedilmiş bir ayrıcalık olarak görüyor. Hatta bazen bununla gurur duyuyor.
Benim kendi kendime oluşturduğum iki görüş var. İnşallah bunları bir yerden duyup bilinç altında kendime mal etmemişimdir ve inşallah çok da kaba kaçmaz. Ama bu bahsettiğim tiplerin en iyi anlayabileceği bir şekilde kelimelere döktüğümü düşünüyorum:
1) Namus, iki bacak arasında değil, iki omuz arasındadır!
2) Az veya çok namuslu olunmaz. Ya namusludur insan, ya da namussuz!
Benim babam, bir devlet dairesinde uzun yıllar çeşitli kademelerde çalıştıktan sonra Teftiş Kurulu Başkanı olarak emekli oldu. Onun altında çalışmış başmüfettişlerden birisi, cenazesinde bana 'senin baban, direk gibi dosdoğru bir adamdı' demişti. İşte bu, babamın bana bıraktığı en büyük mirastır. Ben de kendi çocuğuma böyle bir miras bırakmak için uğraşıyorum. Bu gidişle de başaracağım.
Ya siz?

'Toplum ne kadar düzgünse, trafik de o kadar düzgündür'
Bence toplum kendisini duzeltmeden trafigi duzeltmenin imkani yok. Toplumu disaridan bicimlendirmek olmaz bu cagda, toplumun kendine ceki duzen vermesi gerek.
engin bey bende sizin gibi düşünenlerdenim,mobese kameralarından gördüğümüz görüntüler türkiye gerçeğini apaçık ortaya koyuyor, tek kelimeyle özetlersek eğitimmmmmmmm...
Yazınızı büyük bir zevkle okudum Engin Bey, özellikle aşağıdaki satırları ayakta alkışlıyorum

....
Bu alanda öyle dejenere olmuş bir haldeyiz ki, büyük bir çoğunluk trafik yasasının adından başka bir şeyi duymamış, trafik yönetmeliğini (at yarışı tahminlerinden veya maç yorumlarından) uzun olduğu için okumamış, okusa da anlamamış, anlasa da işine gelmemiş durumda. Yahu yönetmelikte şöyle yazıyor dediğiniz zaman "ama" ile başlayan bir sürü saçmalığı art arda sıralamaktan çekinmiyor. Yahu, eskiden, benim gençliğimde, insanlar hiç olmazsa utanırlardı böyle durumlarda. Düzeni bozdukları için azarlandıkları zaman başlarını öne eğip susarlardı. Artık devir değişti. Artık bırakın azarlamayı, gereksiz bir nezaketle ikaz ettiğiniz zaman dahi şiddete kadar ulaşan bir tepki ile karşılaşıyorsunuz. İşin kötüsü, vatandaş kendisini gerçekten haklı zannediyor. Kurala uymamayı kendisine bahşedilmiş bir ayrıcalık olarak görüyor. Hatta bazen bununla gurur duyuyor.
...
Ehliyet almanın çok kolay olması da etkili.Hem anlayışsız,hem sabırsız hem acemi birisine ehliyet verirsen,alkollu araç kullananları anına ömür boyu men etmezsen bizim gibi anlayışı ve saygısı düşük toplumlarda tarfik çekilmez olur!
Dediklerinize sonuna kadar katılıyorum Engin Bey. Gerçekten trafik bir toplumun medeniyet seviyesini gösteren en etkili parametrelerden biridir. Hem Avrupa hem de Afrika'dan kıyaslamak maksadıyla misal :
İki yıl önce Kahire / Mısır ' a gittim. Ordaki trafiğin halini gördüm ve gerçekten içler acısı ve bir o kadar da medeniyette çok geriler. Yerler pislik ve toz içinde, araba sayısı olduğundan çok fazla (Birçoğu Avrupa ülkeleri ve Türkiye'den gönderilmiş hurda ve artık arabalar, aralarında Tofaş Şahinler de var) Park düzeni yok, gelişigüzel herkes istediği yere koyuyor, anacaddelerde karayollarının en önemli işaretleri olan "ŞERİTLER" yok, 3 arabanın seyir etmesi gereken caddede 4-5 araba bizim sıfır diye tabir ettiğimiz aralıkta gidiyor, taksideyken kesin çarptık diye kaç defa sürücüye kızdık. Sinyalizasyon yok, var ama kimse uymuyor, herkes kırmızıda rahatlıkla geçiyor. Yayaya yol verme olayı yok, üzerinize üzerinize sürüyorlar, polislere el işareti yapıyorsunuz ve trafiği durduruyorlar. İnanın kendi ülkemize geldiğimizde "oh be dünya varmış, bura Avrupa gibi geldi" dedik.
İki ay önce İtalya'ya gittim. Ordaki trafik ve park düzeni bizden epey medeni derecede ileride. Hemen hemen her cadde ve sokakta yol kenarları park yeri olarak ayrılmış. Sürücüler sinyalizasyonnun olmadığı yaya geçidi olan/olmayan noktalarda yayalara yol veriyor (buna taksiler, kamyonet, minibüs ve tüm ticariler de dahil). Kimse ana caddelere gelişigüzel araba bırakmıyor ve bu yüzden trafik aksamıyor. Otoyollarda sol şerit ihlali yok kesinlikle, sol şeride sağda seyir eden bir aracı sollamak için geçenler sollama biter bitmez hemen sağa geçiyor (bizde yol bomboş olsun solu çoğu terketmez, sağa geçmek eziklik gibi algılanıyor) Sokak ve caddelerde çukur ve yamalı kısım neredeyse hiç yok, asfalt çok temiz, otoyollar bakımlı, toplu taşıma planlı ve programlı, 5-10 dakikada bir otobüs geliveriyor. Ayrıca bunun dahilinde başıboş köpek ve diğer sokak hayvanları da yok.
Herşeyin başı eğitimdir. İnsanlar bencilliği bırakıp biraz mütevazi olsalar bir ülkenin sorunları hızlı bir şekilde çözülür. Ama öte yandan ne oldum delisi havasına kapılıp hayatlarında herşeyi kendi çıkarları doğrultusunda kullanırlarsa medeniyette daha çok geri kalınır.
Engin Bey'e katılıyorum sonuna kadar. Ve diğer arkadaşlara da...
Ben de 1 yıla yakın Londra'da yaşadım. Kafayı yiyecektim neredeyse. Bazı ışıksız yaya geçitleri var, yuvarlak bir işareti var yaya önceliğini belirten. Orada araba kaç km/h ile gelirse gelsin daha ayağınızı yola uzatırken cartt duruyor arabalar, aheste aheste geçiyorsunuz...Yola bakmaya bile gerek yok o derece....Burada anında sinek gibi yapıştırıverirler sizi yere:))))
Trafik epey yoğun, bazı yerler İstanbuldan beter ama saygı ve hoşgörü sonsuz derecede...Korna sesi yok.
Ayrıca soğuk dediğimiz İngiliz insanı belediye otobüslerine binerken şöföre selam veriyor, günaydın vs diyor, adam da cevap veriyor. Burada şöföre günaydın desen yazıyon mu lan bana diye kafa atar yemin ediyorum:))))) Dahası evcil köpeğini tasmasız otobüse sokan adam gördüm, gözlerime inanamadım. Benim rahmetli köpeğimi Dobermanımı tasmayla bile soksam dağıtırdı otobüsü...Yanından geçen insanlara dönüp kafasını bile çevirmiyordu köpecik, sırf insanlar değil adamların köpeği bile saygılı demiştim....
Son olarak yurtdışında trend olan işe toplu gidiş geliş olayı var. Netten yaşadığınız ve çalıştığınız bölgeye göre kayıt oluyorsunuz, tanımadığınız adamlarla işe gidip gelip, belli rotasyonlarla hem ekonomi yapıyorsunuz, hem trafiği azaltıp hem de çevreye daha az zarar veriyorsunuz. İyice bencilleşen toplumumuzda bu malesef imkansız geliyor bana...He gün işe tek bir kişinin en az 1 tonluk bir arabayla gidip gelmesi inanılmaz ötesi bir ekonomik kayıp aslında...
Aklıma, ilk yurtdışı (Avrupa) deneyimim geldi. TV'den, internetten, anlatılanlardan adamların trafikte ne kadar kibar ve saygılı olduklarını biliyorum. Ama tabi ki Türkiye'den gelmişsin, kaçınılmaz olarak bazı refleksler edinmişsin. Dar bir sokakta karşıdan karşıya geçmem gerekiyordu. Tam ayağımı kaldırımdan yola doğru atacaktım ki uzaktan bir aracın geldiğini görerek durdum. Beni gören sürücü de aracını bana 2 metre kala durdurdu. Ben bekliyorum araç geçsin diye, o bekliyor ben karşıya geçeyim diye

Abartısız 20 saniye kadar karşılıklı bir birimize baktık

Kendimi resmen ezik hissettim koskoca arabayı durdurdum diye

Adamlar o kadar sakin ki, sürücü ne bir el işareti, ne bir mimik, hiç bir tepki vermiyor

En sonunda titreyip kendime gelerek karşıya geçtim

Türkiye'ye dönüşte ise gayri ihtiyarı Avrupa'daki gibi davranıp karşıdan karşıya geçmeye çalışınca neredeyse 2 boyutlu hale gelecektim