Gönderen Konu: Kıssadan Hisseler & Özlü Hikayeler  (Okunma sayısı 9889 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 2 kere teşekkür edildi
Kıssadan Hisseler & Özlü Hikayeler
« : Mayıs 03, 2010, 16:05:14 »
Bu başlığın sabit olması dileğiyle....

Paylaşımlarımızı bu başlık altında yapmaya davet ediyorum.  ::)

Toyota Club Türkiye

Kıssadan Hisseler & Özlü Hikayeler
« : Mayıs 03, 2010, 16:05:14 »

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Kıssadan Hisseler & Özlü Hikayeler
« Yanıtla #1 : Mayıs 03, 2010, 16:06:55 »
ELHAMDÜLİLLAH MUSLUMANIZ

Kafkas kartalı diye anılan İmam Şamil, çarlık Rusya'sının düzenli ordularına karşı Kafkasya'nın bağımsızlığı için bir avuç fedakar ve sadık adamıyla uzun yıllar mücadele vermiş bir lider ve kahramandı Çarlık Rusya'sının her imkana sahip orduları karşısında, insan da dahil eksilen hiç bir-şeyi yerine koyamadığı için sonunda mağlup olmuş ve esir düşmüştü Fakat Rus çarı onu, cesaret ve kahramanlığına hayranlığından dolayı bir esir gibi değil bir misafir gibi karşılamıştı Üstelik sarayında Şeyh Şamil için bir de ziyafet düzenledi Yemek devam ederken, Çar kaba bir tarzda imam Şamil'in iştahlılığını iğnelemeye kalkıştı ve "Yahu bu adam beni de yiyecek" dedi Şeyh Şamil bu,sözün altında kalmadı Misafirini, iğnelemekten çekinmeyen bu kaba Rus'a tereddütsüz şu sözü söyledi: "Elhamdülillah biz Müslümanız, domuz eti yemeyiz"


Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Kıssadan Hisseler & Özlü Hikayeler
« Yanıtla #2 : Mayıs 03, 2010, 16:07:10 »
Bir gün New-York'ta bir grup iş arkadaşı, yemek molasında dışarıya çıkar.
Gruptan biri, Kızılderili'dir. Yolda yürürken Kızılderili, onca insane gürültüsü, siren sesleri, yoldaki iş makinelerinin çıkardiğı gürültü ve korna sesleri arasından,  kulağına cırcır böceği sesinin geldiğini söyleyerek o böceği aramaya başlar.

Arkadaşları, bu kadar gürültünün arasında bu sesi duyulamayacağını, Kızılderiliye öyle geldiğini söyleyip yollarına devam ederler.

Ama içlerinden bir tanesi inanmasa da, Kızılderili'yi yanlız bırakmamak için onun ile böceği aramaya devam eder..

Kızılderili, yolun karşı tarafina doğru yürür, arkadaşı da onu takip eder. Binaların arasındaki bir tutam yeşilliğin arasında bir cırcır böceği bulurlar.

Arkadaşı, Kızılderili'ye

'Senin insanüstü güçlerin var. Bu sesi nasıl duydun?' diye sorar.

Kızılderili ise; bu sesi duymak için insanüstü güçlere sahip olmaya lüzum olmadığını söyleyerek, arkadaşından kendisini takip etmesini ister.
Kaldırıma çıkarlar, Kızılderili cebinden çıkardığı bozuk parayı kaldırımda yuvarlar.

Birçok insan, bozuk para sesini duyunca sesin geldiği tarafa bakarak, ceplerinden para düşürüp düşürmediklerini kontrol eder.
Kızılderili, arkadaşına dönerek:

'Mühim olan, nelere kıymet verdiğindir. Her şeyi ona göre duyar, görür ve hissedersin. '


Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Kıssadan Hisseler & Özlü Hikayeler
« Yanıtla #3 : Mayıs 03, 2010, 16:09:37 »
TEVAZUU

Bir adamcağız kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi birşey yapmış olmak için bunu Hacı Bektaş Veli.nin dergahına kurban olarak bağışlamak ister. O zamanlar dergahlar aynı zamanda aşevi işlevi görüyordu.

Durumu Hacı Bektaş Veli.ye anlatır ve Hacı Bektaş Veli helal değildir diye bu kurbanı geri çevirir. Bunun üzerine adam mevlevi dergahına gider ve aynı durumu Mevlana'ya anlatır Mevlana ise bu hediyeyi kabul eder.

Adam aynı şeyi Hacı bektaş veli'ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmemiş olduğunu söyler ve Mevlana'ya bunun sebebini sorar:

Mevlana şöyle der:

- Biz bir karga isek Hacı Bektaş Veli bir şahin gibidir. öyle her leşe konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.

Adam üşenmez kalkar Hacı Bektaş dergahı'na gider ve Hacı Bektaş Veli'ye, Mevlana'nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de Hacı Bektaş Veli'ye sorar.

Hacı Bektaş da şöyle der:

- Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana'nın gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir.


Umarız ömr-ü hayatımız bir mütevazilik içinde geçer...

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Kıssadan Hisseler & Özlü Hikayeler
« Yanıtla #4 : Mayıs 03, 2010, 16:12:19 »
MERTLİK

 

Geçmişin büyük bilginlerinden biri, yorgun bitkin bir halde uzun bir yolculuktan dönmüş, ter ve kir ağırlığı da buna eklenmişti Yurduna yuvasına kavuşan bilginin ilk işi hamama gidip kendisine en fazla rahatsızlık vermiş olan kir ve terden kurtulmak oldu Hamamda kendisini yıkayan tellak görgüsü kıt biriydi Yıkanma kesesine dolan avuç avuç kirleri suya tutacağına "Ne kadar kirlisin" der gibi bilgin zatın önüne yığıyordu Keseleme işi devam ederken, tellak keselediği şahsın ilim sahibi biri olduğunu öğrenince, "Efendim madem siz derin bir bilginsiniz 'mertlik nedir?' bana açık seçik anlatır mısınız?" dedi Yıkanmakta olan büyük bilgin tellaka bir incelik dersi vermenin fırsatını yakalamıştı Şöyle dedi:


"Mertlik, kimesinin ayıp ve kusurlarını yüzüne vurmamak, kirlerini kendisine göstermemektir" !!!


Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Kıssadan Hisseler & Özlü Hikayeler
« Yanıtla #5 : Mayıs 03, 2010, 16:20:32 »
En sevdiğim yaşanmışlardan birisidir. Sıkılmadan okuyunuz :) Kaynak: Yeni aile İlmihali, Ahmed Şahin, Cihan Yayınları
Düşünen sahip olduğu nimetin farkına varır
 

İsa aleyhisselam bir ağacın altında dua eden birini gördü. Dikkatlice baktığında adamın ayakları yürümeyen bir kötürüm olduğunu anladı. İki gözü de görmüyordu. Vücudunda ise baras hastalığı olduğu anlaşılıyordu. Ama adam bütün bunlara rağmen ellerini kaldırmış mutluluktan uçacakmış gibi dua ediyordu:
– Ey nice zenginlere vermediği nimeti bana ikram eden Rabbim! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun!.. Hazret-i İsa kötürüm adama yaklaştı:

– Ayağın yürümüyor, gözün görmüyor. Bedenin de sıhhatli görünmüyor? Buna rağmen çoğu zenginlere verilmeyen nimetlerin sana verildiğini düşünmekte, bunun için de büyük bir mutlulukla şükretmektesin. Hangi nimettir nice zenginlere verilmediği halde sana verilen?

Kapalı gözleriyle sesin geldiği yana yönelen kötürüm adam dedi ki:

– Efendi! Allah bana öyle bir kalp vermiş ki, o kalple Onu tanıyorum. Öyle de bir dil vermiş ki, o dille de ona şükrediyorum. Halbuki, dünyanın serveti elinde olan nice zenginler var ki, kalbinde Onu tanıma sevinci, dilinde de Ona şükretme mutluluğu yoktur. Ama gel gör ki, ayakları topal, gözleri kör, bedeninde hastalıklar bulunan bu kötürüm adama Rabbim, bu sevgiyi ihsan eylemiş, bu nimetin farkına varma tefekkürünü nasip eylemiş. İşte bunu düşününce kendimi tutamıyor da:

– Nice zenginlere vermediği nimeti bana veren Rabbim! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun! Diye teşekkürden kendimi alamıyorum.

Kafa gözü kapalı da olsa kalp gözü açık olan bu adama yaklaşan İsa aleyhisselam:

– Ver şu elini öyle ise! diyerek elinden tutar, eğilerek görmeyen gözlerinden öper.

Peygamberin dudaklarının değdiği gözler anında açılır. Karşısındakinin İsa aleyhisselam olduğunu görünce heyecanlanan adam:

– Sen şu ölüleri dirilten, hastalara şifalar bahşeden mucizelerin sahibi Peygamber değil misin? der. İsa Peygamber:

– Belli olmuyor mu? deyince:

– Gözlerimden belli oluyor da ayaklarımdan henüz belli değil, der. Tebessüm eden Hz. İsa:

– Sen hele bir ayağa kalkmayı dene! Deyince, silkinen kötürüm adam dimdik ayağa kalkar.

Ayakları üzerine dikilebildiğini anlayınca söylediği ilk sözü şu olur:

– Ey Allahın Nebisi, sendeki bu mucizeler de O’ndan değil mi? Öyle ise izin ver de geç kalmayayım, O’na şükredeyim, diyerek hemen yere iner, başını secdeye koyar ve der ki:

– Rabbim! Seni tanıyan bir kalple, şükreden bir dil nimetinin şükrünü yapmaktan acizken, şimdi gören bir çift gözle, yürüyen iki de ayak da lütfettin. Artık bilemiyorum nasıl şükretmem gerekiyor bu eşsiz nimetler karşısında?

Bu sırada çevreden toplanan halk, gösterdiği bu mucizelerden dolayı İsa aleyhisselamın elini öpmek isterler. Ama Allahın Nebisi işaret eder:

– Benim değil secdedeki şu kötürüm adamın elini öpün!..

Derler ki:

– Onu secdeye indiren nimetlere biz baştan beri sahibiz. Ama hiç birimiz onun duyduğu gibi bir mutluluk duymadık.

– Öyle ise, der, tefekkür edin, siz de düşünün.

Sözünü şöyle bağlar Allahın Nebi’si:

– Düşünen sahip olduğu nimetin farkına varır. Düşünmeyen ise kendisini mahrumiyette sanır!
 

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Kıssadan Hisseler & Özlü Hikayeler
« Yanıtla #6 : Mayıs 03, 2010, 16:30:50 »
Belki biraz fazla olmuş olacağım ama en çok sevdiğim hikayeyi, annemin ağzından çocukluğumdan beri duyguğum hikayeyi anlatmadan geçemeyeceğim :) Af buyrun;

   Zenginin biri ölümden ve kabirdeki yalnızlıktan çok korkuyormuş. "Öldüğüm geceyi kim kabre girerek sabaha kadar benimle geçirirse servetimin yarısını ona bağışlıyorum" diye vasiyet etmiş. Öldüğünde "Kim birlikte kabre girip sabahlamak ister?" diye araştırmışlar. Kimse çıkmamış. Nihayet bir hamal,
-Benim sadece bir ipim var, kaybedecek bir şeyim yok. Sabaha kadar durursam zengin olurum." diye düşünerek kabul etmiş.


Vefat eden zengin ile birlikte defnetmişler. Sorgu sual melekleri gelmiş. Bakmışlar kabirde bir ölü, bir canlı var. "Nasıl olsa bu ölü elimizde... Biz şu canlı olandan başlayalım" demişler ve hamalı sorgulamaya başlamışlar.

-O ip kimin?

*Benim....

-Nereden aldın?

*Yolda buldum onu. Yemin ederim yolda buldum...

-Yolda bulduğun şeyi Niye aldın?

*Bu ip ile hamallık yapar, anlımın teriyle helalinden çoluğumu çocuğumu geçindiririm diye..

-Nerelerde kullandın?"

*İşte pazarda, köyle orada burada hamallık için kullandım. Çok şükür çalmadım çırpmadım, helalinden kazandığım para ile geçindirdim ailemi...

---Melekler cevap vermiş, "O ipin sahibini araştırmadığın için kazandığın bütün paralar haram kılındı. Evlatlarının boğazından haram lokma geçirdin, eşini haram kazanan ellerle geçindirdin..."
  
   Adamcağız Sabahleyin kabirden çıkmış. Saç baş bembeyaz, adeta ruh kesilmiş ve etrafındakiler;

- Tamam, servetin yarısı senin, demişler.

- Aman, demiş hamal, istemem, kalsın. Ben, sabaha kadar bir ipin hesabını veremedim. O kadar servetin hesabını nasıl veririm?

Hayatını ve hayatın içerisinde istifade edilen lütufların hesabını vermek hafife alıncak şey değildir.

KAYNAK: ANNEM :D

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Araç: Başka Marka
  • Kan Grubu: ---
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Kıssadan Hisseler & Özlü Hikayeler
« Yanıtla #7 : Mayıs 03, 2010, 17:01:47 »
:alkis:

Paylaşım için teşekkürler ümit ama bunlara birer birer paylaşırsan sanırım daha faydalı olur ;)
Denizlerin deryaların benki taşkın delisi
Ehli gönül muhabbetin benki şaşkın delisi
Benki kelamın yolcusu benki aşkın delisi
Beni benden alan almış kula mihnet eylemem

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Kıssadan Hisseler & Özlü Hikayeler
« Yanıtla #8 : Mayıs 03, 2010, 17:25:36 »
Mehmet abi :alkis: için teşekkür ediyorum. Paylaşımları bir bir yayınlamak isterdim gerçekten ama hepsi o kadar sevdiğim hikayeler ki, ayırt edemedim doğrusu. Hergün 1-2 yayınlarım artık :)

Ve sizlerinde bilgi-birikimi varsa beklerim :)

Görüşmek üzere...

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Kıssadan Hisseler & Özlü Hikayeler
« Yanıtla #9 : Mayıs 05, 2010, 11:19:34 »
Ming Hanedanlığında Zhang Taizu adında hoşgörülü ve iyi kalpli bir ihtiyar varmış. Bir akşam, Zhang Taizu dışarıdan eve döner dönmez, Tanrıya Tapma Odasından gelen hafif bir ses duymuş ve bir mum yakıp odasını incelerken, bir hırsızın saklanmaya çalıştığını görmüş. Zhang Taizu yüksek sesle hırsıza, “Sen mutlaka yolunu kaybettin ve yanlışlıkla evime girdin.” demiş. Ondan sonra, Zhang Taizu hırsıza biraz para vermiş, korkmaması gerektiğini söylemiş ve kapıyı açıp hırsızı bırakmış. Zhang’ın aile üyeleri ve komşuları sıkça bu olaydan bahsederek başkalarına iyi kalpli davranmak gerektiğini söyleyerek birbirlerini uyarmışlar.

Zhang Taizu’nun oturduğu bölgede sürekli sağa sola saldıran bir kişi varmış. Bu kişinin geçmişte bir defa Zhang ailesiyle küçük bir tartışması olmuş. Bir akşam, Zhang Taizu kapı önünde dururken, o kişi tam olarak oradan geçiyormuş ve Zhang’ı görür görmez hemen bağırarak küfretmeye başlamış. Zhang ailesindeki hizmetçiler bunu görünce, hemen dışarıya çıkıp o kişiyi iyice dövmek istemişler. Zhang onları durdurmuş ve tek başına kapı önünde durarak o kişinin küfürlerini sonuna kadar sessizce dinlemiş. En son, o kişi küfretmeyi kesip uzaklaştıktan sonra, Zhang kapıyı kapatıp evin içine dönmüş.

Bir gün, aile üyelerinden biri bu olayı Zhang Taizu’ya sorarken, Zhang demiş ki, “Eğer ilk başında hemen içeri dönseydim, hizmetçiler kesinlikle onu döverlerdi. O kişinin küfürleri herkesi sınıra kadar kızdırdı, eğer orada ben olmasaydım, bizim hizmetçiler onu döverek öldürebilirlerdi. İşte bu yüzden ben bilerek onun küfürlerine dayandım. Onun içinde bir parça rahatsızlık olduğundan dolayı bana küfretmek istedi. Bana yeterince küfrettikten sonra, onun içindeki kızgınlık da kayboldu. Ancak onun yeterince uzaklaştığından emin olduktan sonra endişe etmeden içeri döndüm.”

Daha sonra, o kişi bir şekilde Zhang Taizu’nun hoşgörülü ve iyi kalpli davranışını öğrendikten sonra, hem çok pişman olmuş hem de utanmış. Kişi, tüm ailesi ile birlikte gelip Zhang’dan özür dilemiş. O günden itibaren, iki aile çok yakın dostu olmuşlar.

-----------------------------------------------------------------

Bildiğim kadarıyla bu hikayenin aslı İmam-ı Azam tarafından yaşanmış, hikayedeki adam içki içer, küfreder ve gider şeklinde idi..

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Kıssadan Hisseler & Özlü Hikayeler
« Yanıtla #10 : Mayıs 05, 2010, 11:27:12 »
Renklerin ustası olarak anılan büyük bir ressamın öğrencisi eğitimini tamamlamış. Büyük usta öğrencisini uğurlarken, yaptığı resmi şehrin en kalabalık meydanına koymasını ve yanına da kırmızı bir kalem bırakmasını, halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı iliştirmesini istemiş. Öğrenci birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde
resmin çarpılar içinde olduğunu görmüş.

Üzüntüyle ustasına gitmiş. Usta ressama zülmemesini ve yeniden resmedevam etmesini önermiş. Öğrenci resmi yeniden yapmış.Usta yine resmi şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş fakat bu
kez yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde boya ile birkaç fırça koymasını ve yanına da insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı ile bırakmasını önermiş.

Öğrenci denileni yapmış.. Birkaç gün sonra bakmış ki resmine hiç dokunulmamış. Sevinçle ustasına koşmuş.Usta ressam şöyle demiş:

"İlkinde insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karşılaşılabileceğini gördün.

Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı.İkincisinde onlardan yapıcı olmalarını istedin. Yapıcı olmak eğitim gerektirir. Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye cesaret edemedi.

Emeğinin karşılığını, ne yaptığından haberi olmayan insanlardan alamazsın.
Sakın emeğini bilmeyenlere sunma ve asla bilmeyenler ile tartışma."

Kaynak : Bilinmiyor

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Eski Toprak Toyotacı
  • *****
  • Achtung! Adolf Hakkı ohne Toyota Yaris Twin-Turbo
  • Araç: ---
  • Kan Grubu: B+
  • 17 kere teşekkür etti
  • 41 kere teşekkür edildi
Ynt: Kıssadan Hisseler & Özlü Hikayeler
« Yanıtla #11 : Mayıs 05, 2010, 11:53:15 »
Güzel hikaye Ümit, paylaşım için teşekkürler.
Folgsamkeit macht frei...

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Aktif Toyotacı
  • **
  • ﺖ ﻯ ﺕ
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: A+
Ynt: Kıssadan Hisseler & Özlü Hikayeler
« Yanıtla #12 : Mayıs 05, 2010, 12:31:04 »
Pilavcı Yahya Baba



Sultan II. Beyazıt döneminde Edirne Sarayı'nda bir Yahya Baba vardır. Pilavları ille de o yapar sarayda. Onun gibi yapanı yoktur. Mübarek, işe girişti mi, ibadet ettiğini sanırsınız. Pirinçleri dualarla ayıklar, yağını tekbirlerle eritir. Tuzunu Besmele ile, suyunu Fâtihâlarla salar. Ağzından dökülen dualarla pilavı karıştırır. "Bereket ihsan eyle Yarabbim" diyerek tencerenin kapağını kapatır. İçten dua huzurdan geri dönmez. Bir tencere pilav herkese yeter de artar üstelik. Ancak Yahya Baba tek pirinç tanesine bile kıyamaz ve pilavın kalan kısmını Meriç Nehri'ne balıklara götürür. Balıklar onun geleceği saati bilir, köprü başında toplanırlar.


Aşçıbaşı, Yahya Baba'nın pilavın kalan kısmını saraydan çıkarmasından huylanarak verdiği pirinç miktarını azaltır. Durum değişmez. Yahya Baba yine pirinçleri dua okuyarak ayıklar, dua okuyarak kavurur ve "Bereket ihsan eyle Yarabbim" diyerek tencerenin kapağı kapatır. Tencerede pişen pilav bütün Saray'a yeter geri kalanı yine balıkların hakkı olarak ulaştırır. Aşçı başı pirinç miktarını azalta azalta sonunda bir avuç pirinç verir Yahya Baba'ya. Fakat Yahya Baba'ın bir avuç pirinçten yaptığı pilav bütün saray halkını doyurur, balıklara da yine pay artar.


Aşçı başı durumu anlar. Yahya Baba Allah'ın veli kullarındandır. Padişah'a koşar heyecanla. "Hele yerinde görelim vaziyeti" der padişah.


Meriç Nehri'ne Yahya Baba'dan evvel varıp saklanırlar. Yahya Baba tam balıkların hakkını vermiş geri dönmek üzereyken Padişah gürler, "Bre sen bizim malımızı suya dökersen demek!"


Yahya Baba tutulur kalır. Ancak balıklar kafalarını sudan çıkarıp; "Koca padişah bizim rızkımıza mı göz diker" diyerek dile gelir. Yahya Baba öylesine mahçup olur ki, anlatılamaz. Utancından secdeye kapanır, Allaha sığınır. Padişah ile aşçı başı onun secdeden kalkmasını boş yere bekler. Çünkü Pilavcı Yahya Baba çoktan ruhunu teslim etmiştir…

Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmanına teslim etmez. Kim kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır.Kim bir müslümanın kusurunu örterse, Allah da kıyamet günü onun bir kusurunu örter.(Hadis-i Şerif)

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Kıssadan Hisseler & Özlü Hikayeler
« Yanıtla #13 : Mayıs 05, 2010, 13:53:24 »
Abi çok etkileyici bir hikaye idi. Teşekkür ederim. Okurken tüylerim diken diken oldu...

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Aktif Toyotacı
  • **
  • ﺖ ﻯ ﺕ
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: A+
Ynt: Kıssadan Hisseler & Özlü Hikayeler
« Yanıtla #14 : Mayıs 05, 2010, 19:04:16 »
ilk okuduğumda benim de tüylerim diken diken olmuştu..çok etkilenmiştim..
Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmanına teslim etmez. Kim kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır.Kim bir müslümanın kusurunu örterse, Allah da kıyamet günü onun bir kusurunu örter.(Hadis-i Şerif)

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • 2 kere teşekkür edildi
Ynt: Kıssadan Hisseler & Özlü Hikayeler
« Yanıtla #15 : Mayıs 06, 2010, 12:09:31 »
KORKU

 

İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.

Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.

Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.

Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.

Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için.

Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.

Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi birşey vermediği için.

Ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için.

Ve yaşamaktan korkuyor, kendisi için değil, başkalarına göre yaşadığı için.