Gönderen Konu: Bir okuyun ne kaybedersiniz ki...  (Okunma sayısı 4819 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Hiperaktif Toyotacı
  • ***
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: A+
  • Kilometre: 35
  • Model Yılı: '15
  • 4 kere teşekkür etti
  • 85 kere teşekkür edildi
Bir okuyun ne kaybedersiniz ki...
« : Şubat 04, 2017, 23:58:49 »
Banada whatsapp yoluyla ulaşan bir mesajı sizinle paylaşmak isterim ;

BÜTÜN ANNE BABALARIN VE EĞİTİMCİLERİN OKUMASI GEREKEN BİR YAZI ....

Yurtdışın'a Dil öğrenimi ve eğitim için çıkmıştım.
Türkiye’de daha önce ciddi hiçbir iş deneyimim yoktu, rahat bir öğrencilik hayatım olmuştu.. Yaşam masraflarını karşılamak için bir restaurant’ta çalışmaktaydım. Benimle birlikte 14-15 yaşlarında yerli bir Lise öğrencisi çocuk daha çalışıyor, hafta sonları gece saat 10-11’e kadar bulaşık yıkıyordu. Acıyordum çocuğa. Arada izin veriyor, yerine ben yıkıyordum.
Ülke refah düzeyi yüksek bir ülke idi. Birgün, çocuğa niçin çalıştığını sordum.
“Yaşam masrafları için.. kiramı ödemem lazım,” dedi.
“Kiminle kalıyorsun? Ailen ödemiyor mu kirayı,” dedim
“Ailemle kalıyorum ve aileme ödüyorum.”
( İçimden ‘Vay acımasızlar,’ dedim) Bir yandan çocuğa üzülüyordum bir yandan da ona elimden geldiği kadar yardım ediyordum bizim oraların yüreğiyle ” Aman ezilmesin bu yavrucak,” diyordum.
Haftalar geçti.. Birgün gazete okuyordum. Ülkenin vergi rekortmenleri listesi açıklandı. Tam gazete okuyorken çocuk ise geldi. Bana selam verdi içeri girerken. Ben de bir anda ” Bak bu adam sana ne kadar benziyor, ” dedim. Adam cidden benziyordu ama ben şaka yapıyordum.
Yanıma geldi gazeteye baktı ” Babam, ” dedi. Bu sene 2. olmuş. Geçen sene 3. idi, ” dedi. İnanamadım. Çocuğun babası ülkede en çok vergi veren 2. zengin işadamıydı.
Çocuğun ailesine karşı içimde duyduğum kızgınlık daha da artmıştı. “Şuna bak, ülkenin en zengin adamlarından birisinin çocuğu hafta sonu sabahlara kadar bulaşık yıkıyor, kirasını ve yaşam masraflarını karşılamak için uğraşıyor; ailesiyse yardım etmiyor,” diyordum. Çocuk beni çok severdi. Birgün doğum günü partisine davet etti. Gittim. Denize sıfır, harika bir villada yaşıyordu. Ailesi ve bütün arkadaşları oradaydı. Partide babası ile tanışma ve konuşma fırsatı buldum. İyi bir adama benziyordu. Sıcak kanlıydı, herkesle teker teker ilgileniyordu. Daha ceberrut bir baba bekliyordum karşımda. Konuşup konuşmamak konusunda içim içimi yiyordu.
Kendimi tutamadım. Adama: Bu çocuğa niye sahip çıkmıyorsun, niye korumuyorsun dedim. Adam şaşkınlıkla bana bakarak, “Niçin böyle düşünüyorsun,” dedi.
“Bu çocuk hafta sonları yanımızda bulaşık yıkıyor.”
Adam şaşırdı: “Koruyorum işte,” dedi, “çalışıyor ve kimseye muhtaç değil. Yaşam masraflarını şimdiden kendisi çıkartıyor,” dedi. Kızgınlıkla, “Bu çocuğun okuması gerek. Kira alarak mı sahip çıkıyorsun bak şunun haline… Bizim de ailelerimiz var; bizim için herşeyi yapıyorlar. Bir de vergi rekortmenisin. Yazık şu yaptığına,” dedim.
Adam önce şaşırdı ve sonra güldü. Daha sıcak bir ifadeyle, “Bak,” dedi, “sizin yardım etmek anlayışınızla, bizim yardım etme anlayışımız çok farklıdır. Balık vermek yerine balık tutmayı öğretmeyi tercih ediyoruz. Senin dediğin gibi bu çocuğun masraflarını ailecek biz karşılasak, bu çocuk rahat bir eğitim dönemi geçirir; ancak asalak, bencil, kibirli bir çocuk olur. Toplumla ve insanlarla hep problemli olur ve herkese üst perdeden konuşur. Evet kira alıyorum, yaşam masraflarını kendisi karşılıyor. Bana şükran borcu yok. Hayatın ne olduğunu biliyor. Hayat hep birşeylerin masrafını ödetmiyor mu sana? Bunu erken yaşlarda öğrenip, ona göre gerçekleri görmesi ve hayatını daha rasyonel temelde ona göre kurması olumsuz birşey mi?”
Salonun daha sakin bir köşesine geçtik. Pencere kenarına kadar attığımız adımlar bitince adam devam etti:
“Eğitim çocuğa harika bir kapı açabilir, bu sayede çok para da kazanabilir. Ancak meslek öğrenmesi insanları hayatı genç yaşta tanıması onu farklılaştırır, olgunlaştırır. Toplumda sadece kendisinin olmadığını ve öteki insanların da olduğunu fark eder. Eğitim insanı farklı bir yöne, meslek farklı bir yöne hazırlar. Kira almasam, bütün parası kendisine kalsa kazandığı parayı gidip uyuşturucuya, eğlenceye, alkole, kumara harcayacak. Kira sorumluluğu olduğu için bütçesini ona göre ayarlıyor. Bu yaşta bütçesini yönetebiliyor. Oğlum seni çok sever. Bahsetti. Çok iyi bir insanmışsın. Ona yardım ediyormuşsun. Üniversite okumuşsun, ancak iş yerinde bir domatesi bile kesemiyor,kızıyor ve küfür ediyormuşsun; elin birçok ise yatmıyormuş restaurantta. Oğlum komik hallerini anlatıp gülüyor. Biz de ailecek gülüyoruz. Ancak bir domatesi kesemiyorsan, yetiştirilme tarzın da eksiklikler var demektir. Bir yerde Üniversite diplomasi ile iyi bir iş bulabilirsin. Ancak hafife aldığın, basit gördüğün domates kesme işini yapan adamı aşağılarsın,” dedi.
“ Yeri gelecek şu gördüğün bütün servetim bu oğlumun olacak. Çalışmadan servet sahibi olursa canavara dönüşür. Herkesi aşağılar. Bir işçinin nasıl iş yaptığını, nasıl işçi maaşı ile geçindiğini bilmez. Sürekli onlarda kusur arar, uğraşır durur. Ben bir evlat yetiştirmek istiyorum; bir canavar yetiştirmek istemiyorum. Sadece eğitimi önemsiyorsunuz. Mesleği önemsemiyorsunuz. Eğitim ne yapacağını öğretirken, mesleki tecrübe başkalarıyla birlikte nasıl yapacağını öğretir. Meslek sayesinde egoyu atar. İş yapabilme yeteneği ile özgüveni gelişir. Hem yetenekleri çoğalır, hem insanları anlar,’ dedi.
Söyledikleri çok etkilemişti.
Gelelim bana… Kendi hikayemi anlatacağım ama bilin ki bu hikaye neredeyse hepimizin hikayesi… Bütün eğitim dönemimde ailem masraflarımı karşıladı. Hiç çalışmadım o dönemler. Durmadan kitap okudum,durmadan dolaştım, eğlendim ve durmadan siyaset yaptım.. Birçoğunuz gibi çocukluğun ilk günlerinden ” Büyük adam olacak, ya da ünlü adam olacak, ” diye yetiştirildim.
Bizim gibi toplumlarda, “Büyük devlet adamı, kurtarıcı vs” gibi yetiştirilen çocukların durumunu destekleyen bir de rüya görülür. Bir yakınımız, biz çocukken rüyasında büyüyünce çok büyük bir adam olacağımızı görür. Ya bu rüyayla ya da çocukken söylediğimiz bir sözün keramet alameti sayılmasıyla hepimiz ayrıcalıklı, üstün ” Büyük adam” adayı olarak yetiştiriliriz. Doğu toplumlarının destan, efsane ve masal toplumları olması, kahramanlık temasının bu efsanelerde, masallarda ve destanlarda çok yüklü olması da başka bir faktördür.
TR’deyken herhangi bir kitabı okuyup bitirince, “Çok güzel bir kitap ama birşey eksik yine,” derdim. Cevabını yurtdışında buldum: ” Hayatın kendisi eksikti..
Beğendiğim bütün hikayeler, bütün sonuçlar bütün deneyimler ne kadar güzel olursa olsun bana değil, başkalarına aitti. Başkalarının tecrübeleriyle geldiği sonuçtu okuduğumuz kitaplardaki öyküler, romanlar ve tavsiyeler…
Gelelim bizim anne ve babalarımıza..
Bu konunun çok önemli olduğunu düşünüyorum…
Bizim annelerimiz ve babalarımız çok iyi insanlar, ancak çok “kötü” anne ve babalar. Çocukları gerçeklere göre değil, hayallere göre yetiştiriyorlar. Batı’da çocuk hayallere göre değil, gerçeklere göre yetiştiriliyor. Gerçekleri daha erken gören çocuğun hayalleri de daha gerçekçi oluyor. Gerçekçi olunca gerçekleştirilme oranları da hayliyle yüksek oluyor. Ailemizin bir yanlışı var. Anne babalarımız sebebi ne olursa olsun hayatta kendi gelemedikleri yerlere bizleri getirmeye çalışıyorlar. Çocuklarından kahramanlar, kurtarıcılar çıkartmaya çalışıyorlar.
Hiçbir annenin ve babanın hayatta kendi gelemediği yere çocuğunun gelmesini beklemek gibi bir hakkı yoktur. Bu arzu çocuğun yaranına görünse ve masum gibi dursa da değildir. “Senin için neler çektim. Sana verilen imkanları kimsenin çocuğu göremedi. Saçımı süpürge ettim,” gibi anlayışlar son derece zarar vericidir.
Annelere babalara şunu söylüyorum. Çocuğunuz için fedakarlık yapmayın. Onu da küçük yaşta hayata atın. Hem sorumluluk alsın hem de görsün herşeyi. Bizde çocuk 23-25 yaşlarında Üniversiteyi bitiriyor ve hayatı öğrenmeye ancak mezun olunca başlıyor. Batı’da üniversite bitiren çocuk eş zamanlı olarak çalıştığı için hayati da bir bakıma görmüş, öğrenmiş oluyor. Bizim Doğu toplumlarında çocuk sürekli korunduğu ve sürekli olağanüstü hayallerin varisi olarak yetiştirildiği için ” Egoist” oluyor.
Birgün parkta küçük bir çocuk seviyordum, “Büyüyünce ne olacaksın?” diye sordum. Annesi güldü. Sonra bir daha sordum, bu sefer memnuniyetsiz bir ifade belirdi yüzünde. “Çocuğa böyle sorular sormayın. Ne olacağına yıllar sonra hayatı görüp karar verecek. Şimdiden kafasının bununla meşgul olması anlamsızdır. Şu an öğreneceği şey ayakkabılarını bağlamak, yatağını toplamak, tabağını yıkamak gibi disiplin ve organize edici şeyler yapmak; bir de çocukluğunun tadını çıkartmak.
Batı’da çocuğa ilk yatak toplamayı, ayakkabılarını bağlamayı öğretirler. Önemlidir bu. Hergün yatağını toplayan çocuk düzen, disiplin öğrenir. Bizde düzen, disiplin, system,organizasyon öğretilmez. Bütün hayatımız boyunca en büyük eksikliğimizdir aslında. Herşeyi anne baba yapar. Çocuk geleceğin dehasıdır, büyük adamıdır, kahramanıdır ya da kurtarıcısıdır, yeter ki ezilmesin.
Özgüven, insanın yaptığı işlerden, uğraşlardan, becerilerden, yarattıklarından, ürettiklerinden gelmektedir. Bizler uzun süre hiç çalışmıyoruz yaratmıyoruz, üretmiyoruz da. Batı’da çocuk küçük yaşta kendine uygun işlerde çalışarak önce ÖZGÜVENİNİ gelştiriyor.
Biz de, çocuk sürekli korunarak ve aşırı övülerek EGO’su olağanüstü şekilde şişirilmektedir. Bizler büyük adam, olarak yetiştirildiğimiz için daha çok EGOİST, bencil ve kibirli oluyoruz. Buna rağmen iş yeteneğimiz ve becerimiz olmadığı için ÖZGÜVEN’imiz çok daha azdır.
Egoizmin, kibirin pan zehiri küçük yaşta becerimizi, iş yapabilme yeteneğimizi, başkalarıyla ortak hareket edebilme tecrübemizi geliştirmek, yani yaşamla ve gerçeklerle erken tanışmaktır. Tanıdığım ne kadar üst düzey müdür ve yönetici varsa hepsi zamanında bulaşıkçılık, cafe işçiliği, benzincilik gibi bizim hor gördüğümüz işleri yapmış. Zengin fakir hepsi çalışmış. Toplumun her tabakasıyla empati kurabilme yeteneğini bu yüzden geliştirmiş.
Şu an ne zaman dışarıdan yiyecek alsam ve gittiğim yer kalabalık olsa, servis yapan elemana hep “Acelem yok, rahat ol; önce öteki müşterile bak,” derim.Çünkü o adamın o an neler yaşadığını iliklerime kadar bilirim. İlk geldiğim yıllar ben de o işi yapıyordum. O duyguyu her haliyle tecrüb etmiştim. EMPATİ ancak böyle öğretilebilir, diye düşünüyorum. Bizim ÖZGÜVENİMİZ yok. Çünkü becerilerimiz, hünerlerimiz, iş yapabilme yeteneklerimiz, kendimize yeterliliğimiz ve bunun yanında başkalarıyla birlikte ve eşit yaşama duygularımız pek gelişmemiş.
O yüzden daha çok EGOmuz var. EGO ile ÖZGÜVEN tamamen ters orantılıdır. Ancak hep birbiriyle karıştırılır. Egoist bir insanın kibri yüksek Özgüven sayılır. EGOİST insanlara bakın, ÖZGÜVENLERİ olmadığı için sürekli kibir abideleri gibi dolaşırlar. Ancak ellerinden hiçbirşey gelmez. Birçok şeyi beceremezler. Hep başkalarını suçlayarak ezerler. Hayatta çocuğu hayata hazırlamanın en güzel yolu, onu hayatla en kısa zamanda tanıştırmaktır.
Hayatla en kısa zamanda tanışmak çocuğa, insanlar arasındaki ilişkileri, kazandığının değerini bilmeyi, bedel ödemeyi öğretip, geleceğe yönelik önemli kararları almak hususunda son derece de gerçekçi olmasını sağlayacaktır. Bizde yanlış bir anlayış var: Çalışan çocuk okumaz deyip çocuğu hiç ise vermemek, ya da bir iş yerine, “Eti senin kemiği benim,” diyerek verip, gizliden tanıdık patrona çocuğu ezdirmek.
İkisi de çok yanlış bakış açıları…
Haftada 1-2 gün 3-5 saatte olsa çocuğunuzu ise verin.
Topluma ” Sen benim kim olduğumu biliyormusun? ” diyen ve kendisinden daha güçsüz gördüklerini ezen, onlara parayla, güçle, lüksle hava atan bir canavar yetiştirmek istemiyorsanız bir konfeksiyoncunun, marangozun, kasabın, manavin, tamircinin hayatını tecrübe etmiş bir çocuk yetiştirin; EMPATİ böyle edinilir, başka reçetesi yoktur.
Doğu toplumları yaşadıkları sorunların kaynağını yönetimde, Batı toplumları üretimde aramaktadır. O yüzden bizler çocuklarımızı hep “üstün yöneticiler” olmaya yetiştiririz. Ülke meselelerini üretim (ekonomi) değil, hep yönetim (siyaset) boyutuyla tartışırız. Üretim yapılarını değil, yönetim yapılarını hedef alırız.
Çocuklarınızı yönetici olmaya değil, önce üretici ve katılımcı olmaya yetiştirin.
Bırakın çocuğunuz kendi yeteneklerine, becerilerine ve tecrübesine göre kendisi seçsin hayatta izleyeceği yolu. Lisede zaman bulabildikçe hafta sonları, yaz tatilleri çalışan çocuk hem insanları, hem hayatın nasıl kazanıldığını hem kendi becerilerinin neler olduğunu öğrenecek.
Yani hem toplumu hem kendisini tanıyacak.
Lise sonrası eğitim veya çalışma hayatında en doğru tercihi yapacak. Yarın çok büyük bir makam, mevkide elde etse, karşısına çıkan alt tabakadan insanları ezmeyecek, onları kendi geçmişinden tanıyacaktır.

Okuyan üyelere teşekkür ederim. Belki bu konu üzerinden yola çıkıp hayatta bazı şeylerin farkına varabiliriz.
-KARABÜK ÜNİVERSİTELİ TRABZONSPORLULAR-
-CEVAP YAZARKEN ALINTI YAPINIZ-

Toyota Club Türkiye

Bir okuyun ne kaybedersiniz ki...
« : Şubat 04, 2017, 23:58:49 »

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Araç: Avensis
  • Kan Grubu: A+
  • Kilometre: 99000
  • Model Yılı: '13
  • 1361 kere teşekkür etti
  • 886 kere teşekkür edildi
Ynt: Bir okuyun ne kaybedersiniz ki...
« Yanıtla #1 : Şubat 05, 2017, 00:57:47 »
Uzun olmasına rağmen bir solukta okuduğum güzel bir yazı ve akıcı bir anlatım.
Dilerim ülkemdede aynı düşüncelerle yetişmiş hayatı tanıyan çocuklarımızın sayısı artsın.
Paylaşımınız için tekrar teşekkür ederim,selamlar
Sadece V-POWER - Anti LPG

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Hiperaktif Toyotacı
  • ***
  • Araç: Yaris
  • Kan Grubu: ---
  • Kilometre: 102000
  • Model Yılı: '15
  • 371 kere teşekkür etti
  • 131 kere teşekkür edildi
Ynt: Bir okuyun ne kaybedersiniz ki...
« Yanıtla #2 : Şubat 05, 2017, 08:23:04 »
Öncelikle paylaşım için teşekkürler. Varını yoğunu önüme seren aileme sonsuz teşekkürler. Annem eczacıdır, babam ise (emekli) edebiyat öğretmeni. Lise ikinci sınıfın yazında (2002) yazlığa (Burgaz'a) gittiğimizde (yaz tatilinde) kardesimle bilgisayar ve play steyşın oynayıp; denizde yüzmenin hayallerin kurarken üçüncü gün gayet ciddi bir şekilde "böyle bütün gün gezecek misiniz? Olmaz öyle şey bu yaz çalışacaksınız" dediğinde moralimiz baya bozulmuştu. Bursalilar bilir halen yerinde duran "yarımada" daki balıkçı dukkanlarından birinde çalışmaya başladık. Temizlik, salata yapma, garsonluk ve bulaşık v.s. Aldığımız ücret 20 tl idi haftalık. Ama meselenin para olmadığını sonradan anladık tabi. Özel bir okulda okuduğumuz için de başlarda buyur çekmek nefsimize ağır gelsede (çünkü bazen öğretmen veya arkadaşlarımıza görünmemeye çalışsak da) sonradan söylenen destekleyici sözler bizi aksine manevi yönden güçlendirmişti. Böylece hayalini kurduğum nokia 5210 marka cep telefonunu o yorucu yazın sonunda kendi paramla alabilmistim. Ama diyorum ya mesele para degildi. Bir sonraki yaz mahallemizdeki bakkalda calismistim. Sahte para kakalayan mi dersiniz, veresiyesi mi dersiniz..v.s bu esnada da tasavvufi bir terbiyeyle yetiştirilmeye çalıştığımız için dünya görüşümüzün çokça geliştiğini fark ettik kardeşim de ben de. Çünkü çok farklı insanlarla muhatap olmakla birlikte hangi tipe nasıl davranmanız gerektiğini tecrübe ederek öğreniyorsunuz Kanaatkarlığın, paylaşmanın, dürüstlüğün v.s. ne olduğunu bizzat yaşıyorsunuz aslında. Böylece çok istediğim eczacılık fakültesini kazanamasam da dışarıdan hem okuyup hem de eczanemizde çalışmaya başladım. Önceki tecrubelerin olumlu ve buyuk katkılarıyla birlikte mesleki bir tecrübeyi daha kazanmış oldum. Halen çalışmaktayım. Belki sen rahatmışsın diyenleriniz olacaktır ama şunu söyliyim hayatta hiçbir zaman mücadeleyi bırakmamalıyız, bir gün butun bu kazandıklarımızı da bu dünyada bırakıp gideceğimizi unutmamalıyız. O yuzden ben bu hayatta çok kazanmayı değil ihtiyacım kadarını kazanmanın önemli olduğuna vurgu yapmak istiyorum. Fazla mı kazanıyorsun? O zaman dağıtacaksın. Dağıtmadığımız icin bugün bankalar geldi ülkemize de maalesef karabasan gibi çöktü.... Para biriktirmenin yanında insan biriktirmeyi öğretebilirsek çocuklarımıza veya kalp kıranın haccı namazı bile kabul olamayabileceğini öğretebilirsek çok şey değişr aslında. Eskiden lonca teşkilatı vardı. Ahilik ocakları vardı. Gerçek ustalar gerçek çıraklara el verirlerdi (meslek öğretirlerdi) aslında onlar sabrı, vefayı, dürüstlügü, yardımseverliği, alçakgönüllü olmayı v.s. öğretirlerdi. Bu sebepten ticaret de gelişmişti. Yeni esnaflık modelinde bunları geliştiremedik veya entegre edemedik maalesef.....Son olarak şunu da söylemeliyim bu yazıdaki durum 1700-1800 lü yıllara kadar zaten bizim atalarımızın yaşam biçiminden bir kesittir. Burada bunun konu edilip değişik bir şeymiş gibi algılanılması da ne kadar gerilediğimizin canlı bir örneği sanırım hatta ne kadar yabancılaştığımızın.... Eskiden erken yaşlarda evlilikler olsa da hayata erken atınıldığı için özünde aynı kapıya çıkıyor. (Çok uzattığım için kusura bakmayın hakkınızı helal edin.)

Bir gez gönül yıktın ise, kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi, elin yüzün yumaz değil

Bir gönül yaptın ise, er eteğin tuttun ise
Bir gez hayr ettin ise, birine bin az değil

Erden sana nazar ola, için dışın nur ola
Beli kurtulmuştan ola, şol kişi kim gammaz değil

Er odur alçak dura, ayak odur yola vara
Göz odur ki Hakk'ı göre, gündüz gören göz değil

Yunus Emre'm sözün satar, söze bal ü yağ katar
Altmış bin sarrafa satar, yükü gevherdir koz değil

(Yunus Emre)

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Site Yöneticisi
  • ******
  • Deus ex machina
  • Araç: Başka Marka
  • Kan Grubu: A+
  • Model Yılı: -
  • 2857 kere teşekkür etti
  • 3227 kere teşekkür edildi
Ynt: Bir okuyun ne kaybedersiniz ki...
« Yanıtla #3 : Şubat 05, 2017, 10:28:14 »
Çok daha fazlası var bu örneklerin.
Bir kuzenim Orta Avrupa'da doğdu. Küçükken tan komşunun bahçesindeki saksıyı kırıyor. Bizimkiler; üzgün olduklarını, ücreti ne ise ödemek istediklerini söylüyor. Yandaki kadın; teşekkür ediyor, ödemeyi kuzenimin, her hafta, haftalığından yapmasını istiyor. Siz öderseniz yine kırar diyor.
Eskiden derdim, çocuk yere çikolata kabını atarsa ebeveyni almamalı, çocuğa aldırmalı. Şimdi; ebeveynler de almıyor. Sonuç; kültüründe temizlik olan toplumun sokakları çöp içinde.
İlkokul'da, her hafta okulun bankasına, kendi hesabımıza cüzzi bir para yatırırdık. Günümüz Türkiyesi için çok şey anlatır bu uygulama.

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Hiperaktif Toyotacı
  • ***
  • Araç: ---
  • Kan Grubu: ---
  • Model Yılı: -
  • 32 kere teşekkür etti
  • 201 kere teşekkür edildi
Ynt: Bir okuyun ne kaybedersiniz ki...
« Yanıtla #4 : Şubat 05, 2017, 12:10:36 »
Ne diyor Şeyh Şadi Şirazi;

Çocuklarınızı kuzu gibi yetiştirmeyin ki ileride koyun gibi güdülmesinler.

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Dr. Driver
  • Araç: ---
  • Kan Grubu: A+
  • Model Yılı: -
  • 63 kere teşekkür etti
  • 384 kere teşekkür edildi
Ynt: Bir okuyun ne kaybedersiniz ki...
« Yanıtla #5 : Şubat 06, 2017, 22:25:15 »
Ben de yazları zorla çalışırdım. Yanlış anlaşılmasın kendi zorumla. Anne ve babam karşılardı hep. Ben kendim çalıştım yazları hiç babamdan harçlık almazdım. Üzerine çalıştığım yerden ramazan kumanyası yardımı bile yaparlardı bana. Nerede mi çalıştım? Marangozhanede. Mutfak, banyo, yatak odası gibi bir sürü özel üretim mobilya yapıyoduk. İş yerindeki ustalar bana "Oğlum sen salak mısın? Anadolu çğretmen Lisesinde okuyosun, sınavlarda il derecelerin var. Ne işin var burda talaşn içinde. Aldığın da üç kuruş para." derlerdi hep. Ama benim hep bir amacım vardı. Hikayedeki babanın oğluna öğretmeye çalıştığı şey benim kendi amacımdı. Allah vergisi bir huyum var. 5-6 yaşlarımdan beri babamdan harçlık alırım ama "Baba param bitti." diyemem. Çok zaman olmuştur babamdan harçlık isteyemediğim için hiçbir sebep olmamasına rağmen harçlıksız okula gittiğim. :D Evet galiba biraz tuhafım :islik: Velhasıl ilk cep telefonumu, onun kontör vs giderlerini, sene başı okul masraflarımı vs uzun bir süre kendim karşılamışımdır. Eee tabi her yaz aynı yerde çalışırken işi de öğrendik son sezon asgari ücretten fazla maaş alıyodum. Haftada 6 gün yoğun çalışınca pazarları da yatarak geçtiği için paramı da harcayamıyodum. Auris alınırken zamanında 5 bin tlye yakın bir payım olmuştu.

Yani demem o ki bu işlerde ebeveynlerin de parmağı var ama esas iş çocukta bitiyor. Yine de herşeye rağmen çocuklarımıza, küçüklerimize güzel birer rolmodel olmamız lazım.

Genç yaşımızla birkaç kelam laf ettik. Sürç-i lisan ettiysek affola..
R1 35 
╚╬╬╬     Yolumuza Auris olmadan devam ediyoruz :(
  24 6   
Bu sene de şampiyon görelim sizi!! Beşiktaşk En Büyük Aşk

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Fanatik Toyotacı
  • ****
  • power of honda
  • Araç: Başka Marka
  • Kan Grubu: 0+
  • Model Yılı: '11
  • 26 kere teşekkür etti
  • 121 kere teşekkür edildi
Ynt: Bir okuyun ne kaybedersiniz ki...
« Yanıtla #6 : Şubat 07, 2017, 02:15:11 »
yazın tatile gittiğiniz zaman belki görmüşünüzdür.Türk anneler hemen belli oluyor elinde kaşıkla bir çocuğun peşinden koşuyor yabancılarda hiç böyle bir durum görmedim.
Can yakıpta kalp kırma ey insanoğlu,seninde gülbenzin solacak birgün...

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Hiperaktif Toyotacı
  • ***
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: A+
  • Kilometre: 35
  • Model Yılı: '15
  • 4 kere teşekkür etti
  • 85 kere teşekkür edildi
Ynt: Bir okuyun ne kaybedersiniz ki...
« Yanıtla #7 : Şubat 07, 2017, 02:31:54 »
Evet aynen katiliyorum. Birazda cocukda olacak. Yasim daha cok genc bende yasin beyin durumuyla asagi yukari ayni seyleri yasadim. Parayi nasil tutacagimi harcayacagimi cok iyi anladim ve kavradim. Aileme yuk olmamak icin lise hayati boyunca hep beslenme goturdum birde termos aldim mis gibi hem temiz saglikli beslendim hem de ailem harclik vermesin diye cabaladim hep. Ayni zamanda bayram harcliklarini telefona tablete pcye vermedim kendimce akillica yatirimlar yaptim. Bunun dogrulugunu hep ileriki zamanlarda gordum. Konuya donecek olursak Zeki beyin dedigi durum cok dogru. Bireyler cocuklarini sorumluluklarinin bilincinde  yetistirisek ileride cocuklari terlikle kovalamak zorunda kalmayiz.
-KARABÜK ÜNİVERSİTELİ TRABZONSPORLULAR-
-CEVAP YAZARKEN ALINTI YAPINIZ-

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Fanatik Toyotacı
  • ****
  • Trafik medeniyettir, buna uyan medeni kişidir...
  • Araç: Başka Marka
  • Kan Grubu: A+
  • Model Yılı: -
  • 254 kere teşekkür etti
  • 303 kere teşekkür edildi
Ynt: Bir okuyun ne kaybedersiniz ki...
« Yanıtla #8 : Şubat 07, 2017, 14:41:40 »
Çocuklarımız için çok önemli bir konuya değinilmiş. Paylaşım için teşekkürler.
1)  1994 Tempra SX A Beyaz    2) 1997 Mazda 323 Yeşil  3) 2005 Honda Civic Vtec Bej   4) 2011 Toyota Avensis Elegant Extra Beyaz
5)  2005 Honda Jazz Elite Cvt Kırmızı 6)  2011 Honda Civic A/T Elegance Füme
7)  2012 Honda CR-V Executive Beyaz 8) 2011 Kia Picanto Hiper A/T
9)  2012 Honda Jazz Fun Cvt Beyaz  10) 2016 Honda CR-V Executive 1.6 Zf A/T 11) 2017 Civic Eco Elegance

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Avensis 11' e.extra
  • Araç: Avensis
  • Kan Grubu: A+
  • Kilometre: 100000
  • Model Yılı: '11
  • 2592 kere teşekkür etti
  • 1513 kere teşekkür edildi
Ynt: Bir okuyun ne kaybedersiniz ki...
« Yanıtla #9 : Şubat 07, 2017, 17:23:44 »
yazı için teşekkürler.
bir eğitimci olarak benzer şeyleri öğrencilere uygulamaya çalışıyorum. ve aileleri de bu konuda bilinçlendirmeye çalışıyorum. tabi aile yapımız çok korumacı ne kadar anlatsanız da düşünceyi değiştirmek oldukça zor ama imkansız değil.
***Ayetleri görmezlikten gelirseniz, çocukları bile ihtiyarlatan bir günde kendinizi nasıl koruyacaksınız? (73:17)
***25k(benzin) 75k (lpg) =105k+km....MaşaAllah

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Hiperaktif Toyotacı
  • ***
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: A+
  • Kilometre: 35
  • Model Yılı: '15
  • 4 kere teşekkür etti
  • 85 kere teşekkür edildi
Ynt: Bir okuyun ne kaybedersiniz ki...
« Yanıtla #10 : Şubat 07, 2017, 22:04:09 »
Ben teşekkür ederim vakit ayırıp okuduğunuz için.
-KARABÜK ÜNİVERSİTELİ TRABZONSPORLULAR-
-CEVAP YAZARKEN ALINTI YAPINIZ-

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
    • Sadece Toyota
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0+
  • Kilometre: 6500
  • Model Yılı: '20
  • 1127 kere teşekkür etti
  • 2358 kere teşekkür edildi
Ynt: Bir okuyun ne kaybedersiniz ki...
« Yanıtla #11 : Şubat 07, 2017, 23:40:57 »
Çok güzel bir yazı teşekkürler,



Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Fanatik Toyotacı
  • ****
  • SUBARU Forester SG
  • Araç: Başka Marka
  • Kan Grubu: AB+
  • Kilometre: 114000
  • Model Yılı: '07
  • 195 kere teşekkür etti
  • 286 kere teşekkür edildi
Ynt: Bir okuyun ne kaybedersiniz ki...
« Yanıtla #12 : Şubat 08, 2017, 07:24:30 »
selamun aleykum, hayırlı sabahlar. hakikaten hayattan güzel bir kesit. tabi şöylede bir faktör var. hatta öyle bir faktör ki iki hayatın sürecini ve kişiliği-karakteri etkileyen. oda ahlak.

ahlak kavramı özellikle bizim gibi müslüman kültürlerde çok önemlidir. ahlak insanın mayasında olan bir şeydir. bunu da en doğru şekilde ancak ailesi verebilir. ahlağı neler kapsar. önce yaratana, sonra anaya-babaya, arkadaşa kısaca insana, hayvana-bitkiye, en son ise yaratılmış olan canlı-cansız tüm mahlukata saygı göstermeyi. bizim ahlak anlayışımızda "allah" faktörü olduğu için(ki bu tek büyük faktör aslında her anımızda olmalı) daha ince yetiştiriliyoruz. allah'a kulluk, imanı en doğru şekilde yaşama ve iyi olan(cennet) sonsuz ahiret hayatını kazanmaya çalışırken dünya hayatında bir şekilde muhatap olduğumuz canlı-cansız herkesle iyi geçinme bizim ahlakımızdandır. bir çocuğa ahlak kazandırmanın farklı yöntemleri vardır. tevfik beyin aktardığı şekilde bir yöntem elbet. ama sadece insani açıdan ve dünyalık. bizim "anadolu insanı" diye tabir ettiğimiz o bozulmamış ruhun çocuğuna verdiği ahlak ise bambaşka.

allah bize; yaratıcısına ve sonra tüm yaratılmış olana saygılı, doğru imanlı evlatlar yetiştirmemizi nasip etsin. amin.

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Aktif Toyotacı
  • **
  • Araç: Auris
  • Kan Grubu: ---
  • Model Yılı: '10
  • 5 kere teşekkür etti
  • 4 kere teşekkür edildi
Ynt: Bir okuyun ne kaybedersiniz ki...
« Yanıtla #13 : Şubat 08, 2017, 10:10:35 »
Güzel bir paylaşım. teşekkürler.

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Hiperaktif Toyotacı
  • ***
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: A+
  • Kilometre: 35
  • Model Yılı: '15
  • 4 kere teşekkür etti
  • 85 kere teşekkür edildi
Ynt: Bir okuyun ne kaybedersiniz ki...
« Yanıtla #14 : Mart 24, 2017, 14:32:08 »
Herkese merhaba size yeni bir yazım var şimdiden vakit ayırdığınız için teşekkürler.

Cüneyd-i Bağdadi (K.S.) hz.leri,
Asr sure-i şerifinde geçen;
"Vel Asr İnnel İnsane Lefi Husr."
"zamana yemin olsun ki insan hüsrandadır",

ayet-i kerimesinin manasını tefekkür ediyordu.

Pazar yerinden geçerken, buz satan bir adamın sürekli;
"BUZ ALIN!, BUZ VAR!, BUZ ALSANA!"
diye neredeyse insanların kolundan tutup ısrarla buz satmaya çalıştığını gördü.
Satıcıya;
"Neden bu kadar ısrar ediyorsun ki, zorla satılır mı" deyince satıcı;
"Ee ERiYOR !" cevabını verir.

Bunu duyunca, o anda bayılır.
Ayıldığında yanındakiler ne olduğunu sorunca;

-O adamın buzlarında kendi ömrümü gördüm.
Neden zamana yemin edildiğini ve neden insanın zararda olduğunu şimdi daha iyi anladım ,
Sıcak, adamın maddi sermayesi olan buzları eritip tükettiği gibi, zaman da asıl sermayemiz olan ömrümüzü tüketiyor.
Saniye saniye,
dakika dakika
ömür buzumuz eriyor, hissedebiliyor musunuz?               

Ömrümüz buz misali eriyip gidiyor.
Sattık, sattık.
Satamazsak eriyor.

"Nefis ve malını Cenâb-ı Hakk'a satmak
ve ona kul olmak ;
ne kadar kârlı bir ticaret,
ne kadar şerefli bir rütbe..."

Cenab-ı Hakk'a hakiki kul ,
Rasulüne hakiki ümmet olmak
Nasibimiz olsun İnşaAllah
-KARABÜK ÜNİVERSİTELİ TRABZONSPORLULAR-
-CEVAP YAZARKEN ALINTI YAPINIZ-

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0-
  • Kilometre: 51000
  • Model Yılı: '13
  • 259 kere teşekkür etti
  • 825 kere teşekkür edildi
Ynt: Bir okuyun ne kaybedersiniz ki...
« Yanıtla #15 : Mart 25, 2017, 10:38:47 »
arkadaslar herseyi cok guzel anlarmissiniz ilk hikayenin basinda adamin babasi vergi rekortmeni gitmis bi restoranda bulasikcilik yapiyormus villada yasiyormus falan filan hikayenin bu kismi koca bi yalan ama geri kalani icin aynen katiliyorum cocuklarimi erken yasta hayata alistirmaliyiz ki ileride musvette olmasin.
ama simdi bakiyoruim cevremde bi cok kisi evladim buyuyunce cok basarili olcak zengin olcak doktor olcak avukat olcak vs. diyor. hic denk gelmedim ki ahlakli durust bir insan olcak diyeni. bu memlekete avukatta lazim doktorda lazim muhendiste lazim garsonda lazim is makinasi operatorude lazim ama her seyden once ahlakli kul hakki yemiyen yalan soylemeyen dogru duzgun bireyler lazim.
benimde bir oglum var ona herseyden once ahlakli durust bir adam olmasini ve hayattaki kucuk seylerlede mutlu olmasini ogretecegim diger mesleki durumunu zaten kendisi basarir.
Gulumsemesini Bilmeyen Tukkan Acmasin
Kars Atasozu

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Hiperaktif Toyotacı
  • ***
  • Araç: Yaris
  • Kan Grubu: ---
  • Kilometre: 102000
  • Model Yılı: '15
  • 371 kere teşekkür etti
  • 131 kere teşekkür edildi
Ynt: Bir okuyun ne kaybedersiniz ki...
« Yanıtla #16 : Mart 25, 2017, 11:22:18 »
Çok güzel Allah razı olsun. Ben de bir katkı yapayım müsadenizle.

Alıntıdır ;

Nâfile hacca gideceklerden biri Bişr-i Hâfî'ye vedâ için geldi. Ona; "Ben hacca gidiyorum, bir emriniz var mı?" deyince; "Ne kadar harçlığın var?" diye sordu. "İki bin dirhem harçlığım var." diye cevap verdi. Bişr-i Hâfî: "Hacca gitmekle zühdü mü, yoksa Kâbe'ye olan aşkını mı, yoksa Allah rızâsını mı kastediyorsun?" diye sorunca, adam: "Allah rızâsını kastediyorum." dedi. Bunun üzerine Bişr-i Hâfî; "O halde evinde dururken, Allah'ın rızâsını kazandıracak bir şeyi sana söylersem, yapar mısın?" deyince; "Evet yaparım." karşılığını verdi. Bunun üzerine Bişr-i Hâfî;

"O halde sen bu iki bin dirhemi, borcunu ödeyemeyen bir fakire, yiyeceği olmayan bir yoksula, nüfusu kalabalık, geçimi dar olan bir âileye, yetimi sevindiren bir yetim bakıcısına ve bunlar gibi on kişiye yirmişer dirhem ve hattâ istersen hepsini bunlardan birine ver. Zîrâ müslümanı sevindirmek, düşkünlere el uzatmak, sıkıntıyı gidermek ve zayıflara yardım etmek, nâfile olarak yapılan yüz hacdan daha sevaptır. Kalk da dediğim gibi yap. Şâyet böyle yapmak istemiyorsan asıl kalbinde olanı bana söyle." dedi. Vedâya gelen kimse; "Doğrusu kalbimde hacca gitmek tarafı kuvvetlidir." dedi. Bunun üzerine Bişr gülümseyerek adama döndü ve; "Servet, şüpheli şeylerden kazanıldığı takdirde, nefs, kendi arzularından birinin yerine getirilmesini ve sâlih ameller yaptığını göstermek ister. Halbuki Allahü teâlâ, yalnız muttakîlerin, haramlardan sakınanın amelini kabul eder." buyurdu.

(Not: Mevzu nafile hac ile alakalıdır. Farz olan ile alakalı değil)

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Dinozor
  • Araç: Avensis
  • Kan Grubu: 0+
  • Kilometre: 49060
  • Model Yılı: '16
  • 196 kere teşekkür etti
  • 1150 kere teşekkür edildi
Ynt: Bir okuyun ne kaybedersiniz ki...
« Yanıtla #17 : Mart 25, 2017, 20:28:54 »
yazıyı ve yorumları okudum,değerlendirmeler aileye,duruma,maddi koşullara,alınan eğitimin verdiği veya vermediği zaman kavramına göre değişebilir,rahmetli annemiz ve babamız dürüst ve ahlaklı çalışkan birey olmamız için gereken eğitimi verdiler,lise yıllarında yaz aylarında karayollarının tamirhanesinde motor onarım rektifiye bölümünde,akü- elektrik bölümünde işçi olarak çalıştım,fakülte yıllarında ise ankara da son yıl taksi şöförlüğü yaptım,para ihtiyacından değil ,yaşam şeklini kavramak için.ancak babası karayollarında makine mühendisi olan babanın çocuğunun yağ pas içinde çıraklık yapmasını,ankarada mutena bir semtte apt.dairesinde oturan bir üniversite son sınıf öğrencisi stajyerin taksicilik yapmasını çevreye anlatmak mümkün olmadı.bu anlattıklarım 50-60 yıl öncesi,şimdi durumlar ne düzeyde sizler karar verin..
Tokay Ceritoğlu

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Hiperaktif Toyotacı
  • ***
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: A+
  • Kilometre: 35
  • Model Yılı: '15
  • 4 kere teşekkür etti
  • 85 kere teşekkür edildi
Ynt: Bir okuyun ne kaybedersiniz ki...
« Yanıtla #18 : Mart 25, 2017, 21:46:24 »
Herkese çok teşekkür ederim bu konuyu ve yazıları oaylaşmamda ki asıl amaç ilk önce  kendimizden  başlayarak bazı şeylerin farkına erkenden  varmak ona göre yaklaşımlarda bulunmak .
-KARABÜK ÜNİVERSİTELİ TRABZONSPORLULAR-
-CEVAP YAZARKEN ALINTI YAPINIZ-

Çevrimdışı (Gizli Üye)

  • Efsane Toyotacı
  • *****
  • Araç: Corolla
  • Kan Grubu: 0-
  • Kilometre: 51000
  • Model Yılı: '13
  • 259 kere teşekkür etti
  • 825 kere teşekkür edildi
Ynt: Bir okuyun ne kaybedersiniz ki...
« Yanıtla #19 : Mart 26, 2017, 07:07:48 »
Çok güzel Allah razı olsun. Ben de bir katkı yapayım müsadenizle.

Alıntıdır ;

Nâfile hacca gideceklerden biri Bişr-i Hâfî'ye vedâ için geldi. Ona; "Ben hacca gidiyorum, bir emriniz var mı?" deyince; "Ne kadar harçlığın var?" diye sordu. "İki bin dirhem harçlığım var." diye cevap verdi. Bişr-i Hâfî: "Hacca gitmekle zühdü mü, yoksa Kâbe'ye olan aşkını mı, yoksa Allah rızâsını mı kastediyorsun?" diye sorunca, adam: "Allah rızâsını kastediyorum." dedi. Bunun üzerine Bişr-i Hâfî; "O halde evinde dururken, Allah'ın rızâsını kazandıracak bir şeyi sana söylersem, yapar mısın?" deyince; "Evet yaparım." karşılığını verdi. Bunun üzerine Bişr-i Hâfî;

"O halde sen bu iki bin dirhemi, borcunu ödeyemeyen bir fakire, yiyeceği olmayan bir yoksula, nüfusu kalabalık, geçimi dar olan bir âileye, yetimi sevindiren bir yetim bakıcısına ve bunlar gibi on kişiye yirmişer dirhem ve hattâ istersen hepsini bunlardan birine ver. Zîrâ müslümanı sevindirmek, düşkünlere el uzatmak, sıkıntıyı gidermek ve zayıflara yardım etmek, nâfile olarak yapılan yüz hacdan daha sevaptır. Kalk da dediğim gibi yap. Şâyet böyle yapmak istemiyorsan asıl kalbinde olanı bana söyle." dedi. Vedâya gelen kimse; "Doğrusu kalbimde hacca gitmek tarafı kuvvetlidir." dedi. Bunun üzerine Bişr gülümseyerek adama döndü ve; "Servet, şüpheli şeylerden kazanıldığı takdirde, nefs, kendi arzularından birinin yerine getirilmesini ve sâlih ameller yaptığını göstermek ister. Halbuki Allahü teâlâ, yalnız muttakîlerin, haramlardan sakınanın amelini kabul eder." buyurdu.

(Not: Mevzu nafile hac ile alakalıdır. Farz olan ile alakalı değil)
kardesim simdi haccin bu konusulan konu ile  ne alakasi var? sen hac nedir , hac yapmak ne demek , nafile hac nedir , Vücub şartları nelerdir , eda şartları nelerdir biliyormusun? gelmissin burda hic alakasi olmayan bir konunun altina nerden alinti yaptiginda belli degil yazi paylasip insanlari hacca gitmeyin fakir fukara sevindirin demeye calisiyorsun.
soyle seyler yapmayin artik yeter yani
Gulumsemesini Bilmeyen Tukkan Acmasin
Kars Atasozu